Yeni bir yıla girerken yeniden düşünmeli, geçmişin bir muhasebesini yapmalı, dünüyle bu gününü karşılaştırmalı, yarının planını yaparken başladığı ve bulunduğu noktalar arasındaki farkı göz önünde bulundurmalı. 

Bu gün bulunduğumuz yerde olmamızın en önemli sebebi geçmişteki seçimlerimiz ve bu seçimlere bağlı olarak yaptıklarımızdır. Yarın olacağımız noktayı belirleyecek olansa bu günkü hedeflerimiz, hedeflere ulaşmak için yapacağımız planlar ve planları gerçekleştirmek için göstereceğimiz çabadır. Planlarımız asla bir başkasının planı olmamalı kendimize göre olmalıdır. Her insanın düşünce tarzı, hayata bakış açısı, izlediği yol farklı farklıdır. Bizim planımız bize özgü olmalıdır. Aynı şeyleri yaptığımızda aynı sonuçları alacağımız gerçeği asla göz ardı edilmemelidir.

Yarınlarınızın dününüz ve bu günlerinizden daha sağlıklı, daha huzurlu, daha iyi ve beklentilerimize daha uygun olmasını istiyorsak işe hemen bu gün başlamalıyız. Sağlıklı yaşamak için başta beslenmemize, düşüncelerimize ve ilişkilerimize dikkat ederek başlamalıyız işe. Her ne iş ile meşgul oluyorsak olalım işin hakkını vermeliyiz. Yaptığımız işle ilgili değişimleri takip etmeye, gelişmeye ve yenilikleri öğrenmeye açık olmalıyız.

 Her gün doğumunu yeni bir başlangıç, yeniden aydınlanma için bir fırsat olarak görmeliyiz. Çünkü aydınlanma uyanmadır, ayık olmadır. Çevrede olup bitenleri fark etmektir. Bilinç içinde yaşadığımız toplumun kültürüyle şekillenir. İnançlarımız, düşüncelerimiz, sevinçlerimiz, kaygılarımız, korkularımız, beklentilerimiz ve hayal kırıklıklarımız bu kültürün eseridir. Hayata bakış açımızı bu kültürden ayrı düşünülemez.

Aydın, yaşadığı toplumun çoban yıldızı, yol göstericisidir. Işığı yılların ötesine ulaşır, yılların ötesini aydınlatır. Aydın uyanıktır aldanmaz, aldatmaz.  Farkına vardığı tehlikeyi hiçbir şeyden çekinmeden korkusuzca haykırır. Aydın kendi kültürüne yabancılaşmaz. Aydın kendi bedeninde başkalarının kafasıyla dolaşmaz! Aydın kavga etmez, konuşur. Aydın kendi algıladıklarını kendi bilgisiyle sentezler ve kararlarını kendisi verir. Vicdanının sesini dinler, içine sinmeyen bir şeyi sırf başkalarını memnun etmek için söylemez. 

Bilen, ancak bildiğini söyleme cesareti gösteremeyen kişilere aydın denmez. Mevkii ve makamını çıkarları doğrultusunda kullanan kişilerden aydın olmaz. 

Aydın yaşadığı toplumun ihtiyaçlarının farkındadır. Gördüğü yanlışları, kimseye boyun eğmeden korkusuzca haykırır. Hakikatin peşinde koşar, haksızlığa direnir. Aydın, problemlere içinde bulunduğu zamanın gereklerine göre çözümler üretir. Geçmişin düşünce biçimiyle günün problemlerinin çözümünü aramaz. 

Düşünme bir kenara bırakıldığında, kim olduğumuzu unutup kendimize yabancılaşmaya başladığımızda, köklerimizde koptuğumuzda, konumumuzu koruma fikri değerlerimizi koruma düşüncesinin önüne geçtiğinde, işte o zaman çöküşün ayak sesleri duyulmaya başlar.

Hiçbir değişim birden bire olmaz. Burada “hasat yasası” devreye girer. Tohum ekilir ekilmez sonuçları görülmez. Değişim yavaş yavaş hissedilmeden gerçekleşir. Fark edildiğinde de genellikle iş işten geçmiş olur. 

Bunun için; her ne olursan ol! Her kim olursan ol! Önce insan ol!

Hangi toplumda yaşarsan yaşa, hangi etnik köke, hangi inanca hangi kültüre mensubu olursan ol. Önce İnsan ol!

“Yaşadığımız toplumdaki etkili olmamız bazı değişmez ilkelere bağlıdır; fiziksel boyutta nasıl yerçekimi, yağmur, yıldırım, deprem, rüzgar gibi yasalar varsa, insani boyuta da onlar kadar değişmez ve gerçek yasalar vardır. Bu ilkeler her uygar toplumun kendi kültürel dokusuna işlemiştir. Zamana dayanıklı, başarılı olmuş her aile ve kurumun temelini oluşturur. 

İlkeleri ne bizler icat ettik ne de toplum; bunlar evrenin insan ilişkileri ve kurumlarla ilişkili yasalarıdır. Görgü kuralları, büyüğe saygı, küçüğe sevgi, misafir karşılama, hal hatır sorma, hasta ziyaretleri, taziyeler… insan olmanın, bilincin ve vicdanın parçasıdır. Toplumlar hakkaniyet, ahlak, adalet, dürüstlük, eşitlik, güven, değerlere bağlı yaşamanın getirdiği bütünlük gibi temel ilkeleri benimseyip onlara uyum içerisinde yaşadıkları oranda ayakta kalma ve istikrara ya da parçalanma ve yok olmaya doğru ilerlerler.”

Toplumların genel yapılarına bakıldığında değerlerine bağlı yaşayan ilkeli insanlara güvenin fazla olduğu dikkatten kaçmaz.  Güven duyulan bu insanların hataları çok göze batmaz. Yanlış bir şey söylemiş olsalar dahi karşısındaki onun ne demek istediğini anlar. 

Çevremizde olup bitenleri yalın haliyle görüp izlemek uyanık olmanın ön şartıdır. Uyanık olmak için de her doğan gün yeni bir başlangıç olarak görülmeli. Başkalarının fikirlerine uygun yaşamak yerine kendi gözlemlerine dayalı, kendi kararlarını kendi veren olmak için ayık bir zihne ihtiyaç vardır. Bu da her gün yeniden, yeniden aydınlanma ile mümkündür!