Bursa’da 2023’ün son, 2024’ün ilk bebekleri dünyaya geldi Bursa’da 2023’ün son, 2024’ün ilk bebekleri dünyaya geldi
Ali Eşref UZUNDERE
Bursa Türk Ocağı Gençlik Kolları “Türkistan Yolunda Afganistan Türkleri” konulu panel düzenledi. Uludağ Üniversitesi Türk Dünyası Kültür ve Genç Kalemler Topluluğu üyeleri tarafından Türk Ocağı Bursa Şubesi koordinatörlüğünde Dede Efendi Salonu’nda gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü Türk Ocağı Bursa Şube Başkanı Prof.Dr. Selçuk Kırlı’nın yaptığı panele, panelist olarak Giresun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Duman, Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yüce ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. İzzetullah Zeki Dihkanoğlu ile Bursa Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Cem Hasanoğlu katıldı.
Panel, sunumu yapan Kırgız Türk Cumhuriyeti’nden doktora öğrencisi Luiza Hamrabeyava’nın okuduğu;   
Türk’ün tarihine örttüler perde
Aksuvar, Alparslan, Timurlar nerde?
Mirza Babur ağlar yattığı yerde,
Gazneli Mahmud'dan kalan Türkistan.
 
Özbek Han, Baykara, Nadir Şah hani?
Gazne’de hüzünlü "Biruni" teni,
Üç yüz yıldır emer vampirler seni,
Yer altı yiğitten dolan Türkistan.
 
Halkım yıkacaktır çekilen seddi,
O gün bayram olur istiklal adı,
Bilir misin seni kim zehirledi?
Koynunda büyüyen yılan Türkistan.
 
Nooreddin Samedoğlu’na ait “Güney Türkistan” adlı şiiri ile başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra Türk Ocakları Bursa Şube Başkanı Prof.Dr. Selçuk Kırlı açış konuşması yaptı. Prof. Kırlı, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyada Türk milletinin ve Türk topluluklarının yaşadıklarını belirterek, bu coğrafyada yaşayan Türklerin sorunlarına dikkat çekti.
 
UNUTMAYACAĞIZ VE UNUTTURMAYACAĞIZ
Dünya coğrafyasında Türk olanla Türk olmayanlar arasındaki farklılıklara değinen Prof. Dr. Kırlı, şöyle konuştu: 
“Biz kendi kendimize kavrulur, insani yardım yapacaksak kendi cebimizden yaparız. Başkaları birbirlerini destekler, bizim insanımız da görmezden gelir, hatta kendilerine düşmanlık yaptığımız tarzında da yorumlarlar. Bu tarihi dönemlerden beri böyle olmuştur. Şimdi böyledir, bundan sonra da böyle olacaktır. O halde bütün bu konuya hiç inanmayan siyasilerin artık ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ özdeyişinin anlamına yaklaştıkları, dilleri varmadıkları için söyleyemedikleri ama sadece biz kendimizi dostumuz demeye başladıkları dönemde, biz birbirimizi tanımaya Anadolu’ya uzak coğrafyalarda Türkleri tartışmaya devam edeceğiz. Unutmayacağız ve unutturmayacağız. Başkalarının inadına inşallah daha büyük kalabalıklarla yine yaklaşacağız yine kucaklaşacağız.”
 
BİZİ KUCAKLAYACAK BAŞKA KUCAK YOKTUR
“Tarihin varoluşundan beri verdiğimiz bütün şehitlerin; bugün olanından dün olana kadar gelen süreç içinde toprak altına verdiğimiz milyonların hatırına ve gözü suyu hürmetine, biz birbirimizi kucaklamazsak, bizi kucaklayacak başka bir kucak yoktur” diyen Bursa Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı, sözlerini, “Bugün Afganistan Türklerini konuşacağız. Yarın Özbekistan Türklerini, öbür gün Moldova Türklerini, beriki gün Kazan Türklerini konuşuruz. Türk’ün coğrafyasında Türk’ün insanından Türk’ün anlatılacak hikayesi bitmez. Bugün onlardan bir tanesini konuşacağız” diye tamamladı.
 
TÜRKİSTAN: TÜRKLERİN DİYARI
 
Panelistlerden Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yüce, “Türkistan” kelimesinin Fars kökenli bir kavram olduğunu, Türklerin diyarı anlamına geldiğini ve tarihinin 5. yy’a kadar dayandığını, “Batı Türkistan”, “Doğu Türkistan (Afgan)”  veyahut “Güney Türkistan” ve “İran Türkistan’ı”  olmak üzere 4 bölüm halinde incelendiğini bildirdi. Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan’ın yaklaşık 1.8 milyon kilometrekare alandan oluşan geniş bir coğrafya olduğunu ancak nüfusu belirli yerlerde yoğunlaştığı bir bölge olduğunu, Çin Halk Cumhuriyeti’nin topraklarının 1/6’sını,  sınırlarının da 1/4’ünü oluşturduğunu belirtti. 
 
SOVYETLERİN BİRLİĞİ’NİN KURULMASIYLA 5’E BÖLÜNDÜ
Batı Türkistan’ın ise Çarlık Rusya’sı tarafından 1865’te işgal edildiğini, 1924 yılında Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla Batı Türkistan; Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan olmak üzere 5 cumhuriyete bölündüğünü, 1991 yılından itibaren bağımsızlıklarını kazandıklarını hatırlatan Prof. Dr. Mehmet Yüce, Türkistan’la ilgili şu bilgileri verdi: 
“Güney Türkistan: Ural dağlarından Hindikuş dağlarına kadar Türklerin yaşadığı Büyük Türkistan coğrafyasının güneyi, Belh, Feryap, Kunduz gibi tarihi şehirlerin de dâhil olduğu Badahşan’dan Herat’a kadar olan bölge Güney Türkistan’dır. Asırlarca Türk hâkimiyetinde bulunmuştur. 
Güneydeki Afgan Türkistan’ı: Afganistan’ın kuzeyinde Bend-i Türkistan ve Hindukuş dağsırası önünde Seyhun vadisine ve Batı Türkistan Çukureline doğru uzanan alçak sahadır. Bölgenin nüfusu yaklaşık 10 milyon civarında olup Afgan nüfusunun üçte birine tekabül eder. Verimli topraklara sahip olan bölgedeki halk, tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. En büyük şehri Mezar-ı Şerif’tir.
Afganistan nüfusunun Peştun, Tacik ve Türk halklarından oluştuğu ülkedeki ikinci büyük etnik gurubu oluşturan Türklerin nüfusu 10 milyondur. Bu nüfusu Özbek, Türkmen, Halaç, Tatar, Kırgız, Kazak, Kızılbaş, Karakalpak ve Avşarlar Türk boylarından oluşmaktadır. Güney Türkistan’da en etkin Türk boyu Özbek Türkleridir.
Özbekler: Bugün Özbek nüfusunun 5 milyonu geçtiği tahmin edilmektedir. Özbekler, genellikle esnaf ve çiftçi olarak çalışıyorlar. Belh Cevzican, Kunduz, Tahar, Feryab, Sarıpul, Katagon ve Bedahsan bölgelerinde yaşarlar.
Türkmenler: İkinci büyük Türk grubudur. Özbeklerden farklı olarak hayvancılık yaparlar. Afganistan’da canlı hayvan ihracatında ülke ekonomisine büyük katkı sağladıkları gibi geleneksel halıcılık geçim kaynağıdır. Herat, Feryab, Cevzican, Parwan, Kunduz, Belh, Badgıs Türkmenlerin yayladığı bölgelerdir. Türkmenler nüfusun 3 milyonu geçtiği tahmin edilmektedir
Kızılbaş Türkleri: Afganistan’daki üçüncü büyük Türk grubudur. Sayıları 400 bin dolayında olduğu tahmin edilen bu grup Türkler, 1738’de Herat-Kabil arası güvenliği sağlamak için Nadir Şah tarafından bölgeye yerleştirilen Türkmenlerdir.
Kırgız Türkleri: Bunların dışında en kalabalık Türk grubudur. Büyük ve küçük Pamir dağlık bölgesinde yaşıyorlar ve sayıları 1950’lerde Doğu Türkistan’daki zulümlerden kaçanlarla birlikte 100 bini geçmiştir. Ayrıca Hazara, Kazak Aymak, Tatar gibi diğer küçük Türk grupları da Afganistan’ın çeşitli bölgelerinde parçalanmış olarak yaşamaktadırlar. 13. yüzyılda Cengizhan tarafından bölgeye yerleştirilen Hazara Türkleri günümüzde Hazara Yurdu manasına ‘Hazaracat’ ya da ‘Hazaristan’ olarak anılan bölgede yoğun olarak yaşamaktadırlar. Hazaraların İslam’ı ne zaman benimsedikleri kesin olarak bilinmemekle birlikte İslam’ın Sünni, Şii ve İsmaili kollarına mensup oldukları görülmektedir.”
 
AFGANLAŞAN-TACİKLEŞEN TÜRKLER
 
Konuşmasında Afganlaşmış Türkler ile ilgili açıklamalarda da bulanan Prof.Dr. Mehmet Yüce, günümüzde Afganistan’da kalabalık bir Afganlarmış Türk topluluklarının yaşadığını bildirdi. 
Afganlaşan Türk toplulukları arasında ilk sırada Afgan tarihinde Afganca/Peştucca telaffuzu ile “Gilcaylar” olarak geçen Halaç Türkleri olduğunu ve günümüzde Peştuca ve Darice (Farsca’nın lehçesi) konuştuklarını belirten Mehmet Yüce, ikinci sırada 1747 yılında Nadir Şah Afşar’ın yönetiminden sonra bugünkü Afganistan’ın kurucusu Ahmet Han’ın mensup olduğu Abdalı kabilesi olduğunu, bu kabilenin de Eftalitlerin (AK Hunların) torunları sayıldığını bildirdi. 
“Afganlaşan 3. Türk kabilesi de Çar Aymakların (Dört Aymaklar) Taymanı koludur. Cemşidi, Hazarı ve Firozkohi kolları Farca ve Türkçe konuştukları halde, Taymanlılar Peştuca konuşurlar. Çar Aymaklar Afganistan’ın batı ve merkezi bölgelerinde yaşamaktadırlar. Afganlaşmış 4. Türk kabilesi Çağatay Türkleridir. Ülkenin kuzeyindeki Çağataylar, Özbekçe ve Farsça, ülkenin güneyinde yaşayan Çağataylar ise Peştuca ve Farsça konuşur” diyen Yüce, Tacikleşmiş Türklerle ilgili şöyle konuştu: 
 
KENDİLERİNİ MOĞOL SAYSALAR DA 
“Tacikleşmiş Türkler, Türkistan bölgesi başta olmak üzere Afganistan’ın çeşitli yerlerinde yaşamaktadırlar. Kabil’in kuzeyindeki Kohistan, Kohdaman, Karabağ, Çarikar, Kelekan ve Peneşer bölgelerinde kalabalık bir Tacikleşmiş Türkler vardır. Aynı zamanda Kabil ve Kabil’in batısında Logan ve Gazne’de de Tacikleşmiş Türkler bulunmaktadır. Çoğunluğu Özbek Türkü olan bunların evinde Türk olduklarını gösteren şecereleri vardır. 
Tacikleşmiş ikinci büyük Türk kabilesi Hazaralar ve Gorilerdir. Hazaralar kendilerini Moğol saydıkları halde örf adet ve geleneklerinden Türk kökenli oldukları açıkça anlaşılmaktadır. Moğolların çıkışından önce Afganistan’ın merkezi bölgelerinde hüküm süren Goriler, Afgan tarihinde Aryen asıllı bir Afgan kabilesi olarak bilinmekle beraber, kaynaklardan Gorilerin Eftalitlerin diğer bir kolu olduğu, günümüzde Harat vilayetinin Goriyan şehrinde yaşayanların bir kısmı Farca bir kısmı da Türkçe konuşmaktadır.”
Prof. Dr. Yüce, Büyük Türkistan coğrafyasında kurulan devletler hakkında da, dünyanın en büyük istila yollarından birinin üzerinde bulunan Afganistan’ın, eski çağlardan beri pek çok Futuhatçı ordularının gelip geçtiği yer olduğunu bildirdi.
 
AFGANİSTAN COĞRAFYASINDA TÜRKLERİN TARİHSEL ROLÜ
 
Afganistan’ın bu stratejik durumundan ilk istifade edenlerin eski İranlılar olduğunu, M.Ö.500’de İran hükümdarı Dara’nın orduları bu ülkeyi işgal ederek, güneye İndus vadisine inmeye çalıştığını ve ülkeye iki asra yakın hâkim olduklarını kaydeden Prof. Dr. Mehmet Yüce, M.S. 50’den 125’e kadar Türk asıllı Sakaların (İskitlerin), M.S.125-480 yılları arasında da Türk oldukları tahmin edilen Kuşanlar, Afganistan’ı hâkimiyetleri altında bulundurduklarını belirtti.
Büyük Türkistan coğrafyası, birinci yüzyılda yaşamış olan eski Türk boylarından olan Yuen-Çi’lerden başlayarak 1747’de Nadir Şah’ın ölümüne kadar geçen sürede Türkler tarafından yönetildiğini belirten Prof. Dr. Mehmet Yüce, M.S. 480’den itibaren Afganistan’ın yeni hâkimlerinin Türkler olmaya başladığını Ak Hunlar olarak bilinen Halaç Türklerinin bu devirde Afganistan’a gelip yerleştiklerini ve kurdukları devletin bir asır kadar Afganistan’a hâkim olduğunu bildirdi. 
 
KABİLE REİSLERİNİN İDARESİ
7. asrın sonlarına doğru Afganistan’ın, Arap orduları tarafından istila edildiğini, Arap istilasından sonra Afganistan’da büyük bir kuvvetin hâkimiyet kuramadığını, ahalinin kendilerine “Şah” unvanı verilen kabile reisleri tarafından idare edildiğini, bu durumun İran’da kurulan Samaniler Devleti’nin 9. asrın ikinci yarısında Afganistan’ın büyük bir kısmını işgal edene kadar devam ettiğini kaydeden Prof.Dr. Mehmet
 
Yüce, şunları söyledi: “Türklerin Hindistan’a girişi ve buraya egemen olmaları 11. yy başlarından Gazneli Sultan Mahmud’un (1000-1030) Hint seferiyle başlamış, 12. yüzyıldaki Muhammed Guri (1149-1206) döneminde devam etmiştir. Bazı kayıtlarda Çağatay Devleti, bazı kaynaklarda Timur’a nispeten Gürkaniler diye isimlendirilen Babürlüler döneminde zirveye çıkmıştır. AK Hunlar, Göktürkler, Gazneliler, Büyük Selçuklular,  Emir Timur Devleti, Şeybanı Özbekleri, Harzemşahlar, Avşarlar ve Babürler, Afganistan üzerinde kurulmuş olan başlıca Türk devletleridir.”
 
AFGANİSTAN’DA İSTİKRARSIZLIĞIN NEDENİ
 
Afganistan’ın 19. yy’da İngiltere ve Rusya arasında Asya’da egemen olma mücadelesine sahne olduğunu, Rus imparatorluğu Türkistan’ı adım adım işgal ederek güneye doğru ilerlerken, Hindistan’da bulunan İngiliz imparatorluğunun işgal kuvvetleri de kuzeye doğru ilerlediğini anlatan Prof. Dr. Yüce, Kuzey Türkistan, güneyi de Peştunistan ve Belucistan’dan koparılarak oluşturulan Afgan Devleti’nin, Peştun idaresine bırakıldığını, Ruslar ve İngilizler tarafından çizilen bu suni sınırın Afganistan’da bugüne kadar devam eden istikrarsızlığın önemli nedenlerinden söyledi. Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi İzzetullah Zeki Dihkanoğlu’nu da Afganistan bölgesinin tarihi süreç içinde geçirdiği devreleri anlatarak, günümüzdeki Afganistan’daki izlenimlerini örneklerle anlattı. 
(DEVAMI YARIN)