Daha Balkanlara Osmanlı dönemi ile beraber ilk ayak bastıklarından bu yana Türk varlığını oradan yok etmek için gayretler hiç bitmemiştir. 700 yıldır bitmek tükenmek bilmeyen bir gayret. Günümüzde de bu anlayışın hiç değişmediğini görebiliyoruz.

En küçük fırsatta bu zihniyet hemen kendini belli eder. Bunun çok bariz örneğini önceki hafta Bulgaristan Cumhurbaşkanının hükümet kurma sürecinde parlamentoda temsil edilen partilerin yönetimleri ile yaptığı istişare toplantılarında gördük. Soydaşlarımızın haklarını savunma iddiası ile kurulan partinin genel başkanına anavatanı neresi gibi son derece provokatif bir soru sormuştu.

Geçen hafta bu olayın iki boyutu olduğunu söylemiştik. Bir, Cumhurbaşkanını ilgilendiren, iki sadece DPS genel başkanını değil tüm soydaşlarımızı ilgilendiren boyut ki bizim açımızdan önemli olan soydaş camiamızı ilgilendiren boyuttur. Ülkenin en üst makamının bu çıkışı aslında devletin soydaş camiamıza bakışının bilinçaltının yansımasıdır. Bizim oralardaki varlığımızı hiçbir zaman kabullenmeyeceklerinin teyididir. Bu hakikatler o coğrafyada soydaş camiası olarak her daim birlik içinde olamazsak zamanla oralardan yok olup gideceğimizi göstermekte ki bu birlik bozulmasın diye yıllarca herkes fazlasıyla fedakarlık yapmıştı da. Ancak DPS insanımızın haklarını savunmakta, etnik, dini ve kültürel varlıklarını muhafaza etme beklentilerinin çok uzağında kalınca kaçınılmaz kopmalar da yaşanmış oldu. Ama zaten partinin böyle bir niyetinin olmadığının en büyük kanıtı da totaliter rejim döneminde bu uğurda mücadele eden gerçek hak ve özgürlük savaşçıları veya siyasi mahkumların partinin karar verici mekanizmalarına dahil edilmemiş olmasıdır. Burada Jivkov rejiminin siyasi mahkumlarımızın arasına kasten soktuğu kendi muhbirlerini ayrı tutmak lazım.

Bunlar devlet arşivleri açılınca kimler oldukları açıkça ortaya çıktı da. Gerçi son yıllarda bu konularda birçok etkinlik ve anma merasimleri düzenlenmeye başlandı ancak bu durum kimseyi ikna etmiş değil. 30 yıldır sadece göstermelik seviyelerinde yapılan etkinliklerin bir anda daha yoğun ve sık yapılmaya başlanmasının sebebi son yıllarda kaybedilen desteği telafi amaçlı yapıldığının herkes farkında. Kimse DPS'nin kan düşmanı değildir.

İnsanımızın tepkisi parti üst yönetiminin onların beklentilerinden çok uzak kalmasına, kendi oligarşik yapılarını oluşturup, onları seçimden seçime adeta sadece dolgu malzemesi olarak kullanmalarınadır. Biriken bu tepkileri parti yönetimi yıllarca görmezden gelince sonunda geldi gelmekte olan. Soydaşımızın çok büyük çoğunluğu partiden desteğini çekti. Ama görüyoruz ki parti'nin kurmayları olayları hala doğru okuyamıyor ve hata üstüne hata yapmaya devam ediyor. Bu zihniyet ile devam ettikleri takdirde daha da küçüleceklerdir. Bu konularda daha önceki uyarılarımız milimi milimine gerçekleşti.

Teşhisi doğru koymazsanız çözümü de bulamazsınız. DPS'nin en büyük hatasının ne olduğunu yine biz söyleyelim. Oradan kopan kitleyi geri kazanmak için yaptıkları hata şu; Özeleştiri yapmıyor, hatalarından ders çıkarıp ona göre politikalar belirleyeceklerine dayatma yoluyla destek aramaya kalkışıyorlar. Anti DPS kitlesini anlamaya çalışmadan, ikna etmeye çalışıyorlar. Bu tür yaklaşımlarla onları geri kazanamayacaklarını idrak edemiyorlar.

Samimi olarak birlik beraberlik isteniyorsa bu insanlara saygı gösterip üstünlük taslama dan denk gibi oturup konuşacaklar. DPS şunu net olarak anlamalıdır ki bu yapısıyla ve anlayışıyla soydaşımızın birlik adresi olma şansları hiç yok (tabi gerçekten birlik isteniyorsa) Bunu da peş peşe yapılan seçimlerde alınan sonuçlar fazlasıyla ispatlamıştır. Çözüm ancak tarafların karşılıklı saygı çerçevesinde sorunları tartışmasında

Varlığımızı bu coğrafyada istemeyenlerin arzusu tam da budur. Birlik içinde olmamamız. Soydaş camiamız artık kimsenin etkisi altında kalmadan kendi istikbalini kendi belirlemeli, kendi siyasi kıblesini kendi tayin etmelidir. Çünkü Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur.