Bugünkü yazımızı da eski dönemlerde kullanılan deyimlerin nereden çıkıp, günümüze geldiğini bir hatırlayalım. "Dolap Çevirmek ",Eski konaklarda haremlik ve selamlık arasında irtibatı sağlayan ağaçtan yapılan, silindirik, alt ve üst taraflarında bir mil ile tutturularak çevrilen dolaplar vardı. Birbirlerine alaka gösteren ev sahiplerinin bundan haberdar olmasını istemeyen konak görevlileri, dolap vasıtasıyla haberleşir ve birbirlerine haber gönderirlerdi. Günlük dilde de gizli işler anlamında kullanım kalmıştır. " Eşref saati",Eski İstanbul da sefer savaş,düğün, seyahat gibi önemli işler yapılmadan önce, uğurlu vakit beklenirdi. Bir müneccime gidilir, O da gökyüzünün durumuna göre eşref saati tayin ederdi. Günlük dilde de, sinirli birinden bir şey isteneceği zaman, şu an sırası değil, eşref saatini beklemek lazım manasında kullanılır. " Gözden Sürmeyi Çekmek ", Kasımpaşadaki Haliç tersanesinde göz adı verilen özel bölgelerde sürme denilen keresteler istiflenerek, muhafaza edilirdi. Bütün tedbirlere rağmen de hırsızlar tarafından çalışırdı. Günümüzde kelimelerin anlamları değişse de, hırsızların becerisini anlatmak için kullanılır . " İki Dirhem Bir Çekirdek ",Eskiden çok şık giyinen ve kendisine yakıştıran kimseler için söylenirdi. "Kabak tadı vermek ", Medresede okuyanlara her gün yemek verilirdi. Cuma günü zengin menü, diğer günler mevsimi geldiğinde her gün kabak yemeği çıkar, bu durum hiç sevilmez bu söz söylenirdi. " Marmara çırası gibi tutuşmak ", Ocak ve soba yakmak için bu kullanılırdı. Aniden öfkelenenler de çıraya benzetilirdi. " Püsküllü Bela ", ll.Mahmud dönemin de askerler ve memurlar resmi başlık olarak fes takardı. Daha sonra halk tarafından da kullanılmaya başlandı. Rüzgarda Püskülleri sürekli karıştığı için kullanımı zahmetli , masraflı, sıkıntılı olduğundan bu deyim türemiş. "Üsküdar da sabah oldu ",Üsküdardaki deniz kıyısındaki camilerin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan Padişaha seslerini duyurmak için sabah ezanlarını, Beşiktaş taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak manasında Günümüzde kullanılır. " Yelkenleri suya indirmek ", Eskiden gemiler, yelkenle yürütülürdü. Bir gemi yabancı bir ülkenin sınırlarına girdiğinde saygı gereği yelkenlerini suya indirirdi. Fatih Sultan Rumeli Hisarında gezerken bir gemi hisarda yelkenlerini indirmez. Uyarıldığı halde inatlaşınca gemi topa tutularak batırılır. Yükseklerde uçan kimselerin farkına vardıklarında eski hallerinden vazgeçtiklerini anlatan deyimdir. " Zıvanadan çıkmak ", Tütün çubuğunun ağzına gelen kısmına konulan kağıttan yapılmış boruya verilen isimdir. Ayrıca pek çok kısımdan meydana gelen eşyalarda parçaların birbirine geçmesini sağlayan girinti ve çıkıntılara da verilen isimdir. Olması yerden ayrılıp, beklenen amaca hizmet etmeyenler için çok öfke ve delirme noktasına gelenleri anlatan bir deyimdir. Bunlara benzer Deyimlerimiz hayatımızda halen geçerliliğini sürdürmektedir.Gelenek haline gelen vazgeçilmezlerimiz gibidirler adeta. Dilimize yakışanı yaşamak ve yaşatmak biz eski nesillerin en severek yaptığı alışkanlıkları arasındadır. Saygılar…