Hafta içinde, 14 Mart günü Tıp Bayramı kutlandı.

Bu bayram ile ilgili özellikle son yıllarda daha da içinden çıkılmaz hal alan sağılıktaki sıkıntılar bir defa daha gündeme geldi.

Siyaset kurumunun sağlıkta yaptığı güya reformlar, her ne kadar kısa vadede hasta memnuniyetini arttırmış gibi olsa da, bizim de başından beri uyardığımız gibi, orta ve uzun vadede her geçen gün artan hasta memnuniyetsizliği olarak geri dönmeye başladı.

Her ne kadar iktidar daha iyi ve kaliteli sağlık hizmeti sunma gayreti içinde bazı değişikliklere gitmiş olsa da burada stratejik hatalar yapılmıştır.

Ve her ne kadar göreceli olarak hastalar daha çabuk muayene olabiliyor gibi görünse de asıl önemli olan meselede, yani dertlerine çare bulmak konusunda, yani kaliteli hizmet konusunda aynı oranda başarılı olunamamıştır.

Bu durum yapılan istatistiklerde de net olarak görülmekte.

Aynı hastanın, aynı hastalığından dolayı birden fazla hekime veya hastaneye başvurduğu ortaya çıkmakta.

Ama bunun böyle olacağı başından belliydi.

Oysa her şeyden önce, sağlıkta asıl önemli olan sayı değil, niteliktir.

Bundan dolayı daha bu sağlıkta reform diye sunulan değişiklikler getirildiğinde bu yaklaşım orta ve uzun vadede ters tepecektir diye uyarılarda bulunmuştuk.

Hem sayı hem kalitenin aynı anda tutturulmasının beklenmesi mümkün olmayan, akla aykırı bir şeydir.

Hekimlerin daha ulaşılabilir olması gayreti içinde, gereğinden fazla hasta baktırma dayatması yapılınca bu defa kaliteli hizmet verilmesi için gerekli olan zamandan feragat edilmiş oldu.

Kaliteli hizmet, hastanın derdine çare bulması demektir.

Çok fazla hasta baktırma dayatması ile ister istemez kaliteden taviz verilmeye başlanınca, zaman içinde dertlerine çare bulamayan hastalar tekrar tekrar doktora gitmek zorunda kalınca, sağlık kuruluşlarında tekrar hasta yığılmaları görülmeye başlandı.

Bu SGK’ya gereksiz ek yük bindirmesinden öte, hastanelerde doktorlara ulaşmak yine zorlaştı.

Bu durum kısır döngüye dönüştü.

Ama bunun böyle olacağı daha başından belliyken karar vericilerin bunu nasıl hesap edemediklerine hayret etmek lazım.

Bu durum bir defa daha kurumlarda görev yapanların liyakatinin gündeme gelmesine sebep olmakta.

Bunun dışında sağlıktaki karar vericiler tamamen popülizm uğuruna hekimleri resmen hastaların önüne atmıştır ki asıl sorun budur.

Bu popülist yaklaşımdan dolayı OECD ülkeleri içinde MR ve benzeri maliyetli tahliller yaptırma konusunda ilk sıradayız.

Çünkü hasta, hekimin düşünce ve önerileri doğrultusunda değil, şikayet edilip savunma yazmaktansa, hastaların istekleri doğrultusunda tahlil ve ilaç yazmak zorunda bırakılıyor hekimler.

Oysa kaliteli hizmet önce personele yatırım ile mümkün olabilir, bina ve cihazlara yatırımla değil.

Sonuç olarak şu andaki sağlık sisteminin durumuna bakılınca ivedilikle ciddi reorganizasyon yapılması gerektiği açıkça ortadadır.

Kaliteyi arttırmanın yolunun yeni bina ve tesislerden önce personele gösterilen saygıdan geçtiğini anlamalı birileri.

Sadece sağlıkta değil, her alanda yaşanan sıkıntılar, bir defa daha liyakat ve ehliyetin önemini ortaya çıkarmıştır.

Sağlıkta ciddi reform şart.

Ancak öncelikle görev başına liyakatli ve donanımlı kişiler getirilmeli.

Çalışmalar ve planlamalar bilimsel veriler doğrultusunda yapılmalı, birilerinin aklına estiği gibi “deneme yanılma” yöntemiyle değil.

Çünkü bir insanın en kıymetli varlığı sağlığıdır.

“Hiç kimseye, imandan sonra, sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir.” Hz. Ebubekir (r.a.)