Ben o sofralarda ne zaman bağdaş kursam tarihe selam ederim.

Gördün mü yine zeytine çıktı yollar ?

Bak beni nereden nereye getirdin toprak, teşekkürler sana.

Bu yazının tek fotoğrafı var. O tek kare beni son günlerde içine düştüğüm umutsuzluğun en dibinden, umudun zirvesine çıkardı...

 

Büşra EKİM

 

 

Günler hatta haftalardır iş makinelerinin çalışıp,

Toprağın altını üstüne getirdiği bir dağ başında,

Yanından kim bilir kaç kez geçip gittim habersiz,

Değil onu görmek,

Başımı bile çevirmemişim günlerdir o tarafa doğru.

Bazen birilerinin itmesiyle,

 bazen de kendi kendimizi kalıplara sokarız otomatik pilot beynimizle,

En korktuğum ve en çok söylediğim şeydir çevremdekilere;

“Sen yine de beni bir kalıba sokma emi...”

O kalıplar, "pozitif insan" yakıştırmaları, ve en çok da karakterim beni hep umutlu,

bazen Pollyannacı bir bakış açısıyla, pembemsi bir gelecek bulutu çizmeye itiyormuş meğer.

Lunaparktaki pamuk helva misali!

“Dünya ise öyle bir yer değilmiş dostum...”

Bana bunu “küçümen” ya da “topik” adını koyduğum Covid-19 fısıldadı.

Hastalık, ölüm, sevdiklerini kaybetme gerçeği sevimli bir köpeğin burnuna konan o ipeksi kelebek misali bize yakın,

 ancak onun gibi sevimli değil.

Dünya, sevgi dolu amcaların(!) evladı, torunu yaşındaki çocukları “en babacan” halleriyle kucakladığı bir yer olabilecekken;

Taciz, tecavüz iğrençlikleriyle fosseptik çukuruna dönüştürdükleri bir yer olabiliyormuş meğer.

Karnı doyunca, oyunlar oynayan sevimli bir köpek yerine,

buzlanan “köpeğe tecavüz” görüntüleri izletebiliyor insana bu dünyanın,

aşağılık insanları.

“Dünya öyle, begonvilli Bodrum evleri gibi" masalsı bir tablo falan çizmiyor...

İnsanlar sizi “wayfair” ile tanıştırıyor ötesi var mı?

Donup kalırsınız, kalbiniz buz keser bu aşağılık haller karşısında,

siz gider dünyaya lanet okursunuz.

Oysa dünyanın suçu ne ola ki?

Dünyadan özür diliyorum başından beri ben de onu suçladığım için..

Aylar süren pandemi,

Ortasında kaldığımız bir sel,

“Yahu bizim köye bakan gelmedi diye sel gelmemiş mi oluyor?”

diye en haklı halleriyle isyan eden köylülerim...

Dereleri taşmış, yolları bozulmuş, evinin duvarları dinamitten çatlamış

ve unutulmuş köyüm Gölbaşı!

Sonra işsizlik haberleri...

Sayı vereyim mi ?

Ya da kalsın.

Bilmemek huzurdur.

Okullarda felsefe dersleriyle derinleşip,

 "düşünen ve sorgulayan beyinlerle" bir gelecek hayallerimize

"sınav sonuçları hüsranla sonuçlandı" başlığı geldi kafa attı yine.

Bursa'nın virüsü tavan yaptıran, sorumsuz evlat tavırları nefesimizi zorladı.

Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro amcanın, "küçük bir grip" dediği küçümen kendisinde pozitif çıkıverdi.

 Benim Anadolu güzeli Hatice teyzemin, tezini doğruladı Brezilyalı başkan iyi mi?

“ k.çıyla inatlaşan donuna s.çar...”

Bu sözü söyleyen Anadolu kadınının, pencere kenarına yansıyan güneşin tam 25 yıldır

ne kadar bir alana ışık verdiğini takip edip,

Bu acaba neye işaret diye sorguladığını da belirterek,

Nirvana’da bırakayım Hatçe teyzemin her iki beyin lobuna olan saygımı!

Tarihi günler yaşarken, tarihin en berbat sayfalarından birini daha tekrar okuduk bugünlerde.

Srebrenitsa Katliamı'nın, yüreklerimizi iki taş arasında ezmeye devam eden sızısını yine duyduk en derinden.

Bundan beş yıl önce, Sırplar'a 18 saat rehin kalmış biri olarak, üstelik bir dağ başında, tuvaletleri kilitlenmiş ıssız bir benzinlikte,

Bosna'da evlerin delik deşik hallerini buz kesmiş bir halde gördüğümde,

 Eyfel’in hemen altındaki leş tuvaletlerin kapısında sövdüğümde!

Euro 2,89 idi!

 

Birkaç yıl önce, yeni yıla İznik Ayasofya'da girdiğimde,

Bütün bir yıl müze gezdiğimde,

İstanbul Ayasofya bahçesinde, Sevda Gazozcusu'ndan aldığım,

 Cincibir Gazozu’nu içtiğimde,

Hava güneşliydi.

Kuzeybatı Fransa'da, Sen Nehri'nin üzerinde dilek tutup,

köprüye asma kilit taktığımda,

Notre Dame Katedrali henüz sapasağlam idi.

Venedik'in simsiyah gondollarında,

Rönesans büyüsüne kapıldığımızda,

Bütün bir ülkenin hayalet şehir olup, evlere kapanacağını söyleseler,

Adriyatik tuttu herhalde derdim!

İşte bütün bu yaşama sevinci denen rengin üzerine, kara kalemle çizik atan “gerçekler” bilinçaltımı çöplüğe dönüştürmeye var güçleriyle çalışırken;

Göz göze geldik onunla.

İki adım kadar geçmişim, göz ucuyla görmüşüm ki refleks olarak hemen geri gelip eğildim önünde saygıyla.

Bir çocuğun geçmişe dönüp hatırladığında önemsendiğini hissettiği o an yaşandı... Onunla aynı boya gelen ebeveynleri, o an onun tekamül sürecine en güzel anlardan birini katmıştır. Onunla aynı hizada ve gözlerinin içine bakarak.

Eğildim, eğildim..

Bin yıl yaşasam haddime mi aynı seviyeye gelebilmek?

Toprak ve umuttu gördüğüm.

Görünce kendime geldim, silkelendim,

Toprak bana umut oldu.. Derin nefes al ve tut; "şimdi ve buradayım" diyerek kendini anın içine çek der ya hani işin uzmanları.

Carl Jung, Freud, İmam Gazali öğretileri gibiydi o an.

Gökyüzüne bakıp, beyni alfa moduna getirmek gibi dingin bir andı.

Toprak beni "o ana" getirdi.. Umuda dönüştürdü zihnimdeki, hatta DNA ve hücresel hafıza boyutundaki tüm karanlık düşüncelerimi..

Teşekkürler toprağım!

Bu coğrafyanın Sagalassos Antik Kenti'nde, 1800 yıldır akan Antoninler Çeşmesinin suyuyla kurulur zeytinler Ağlasun’da. Roma İmparatoru Marcus Aurelius'un içtiği su yüzyıllar sonra mis gibi zeytine karışır da sofraya gelir. Bu umudun, yaşamın, döngüselliğin resmidir.

Ben o sofralarda ne zaman bağdaş kursam tarihe selam ederim.

Gördün mü yine zeytine çıktı yollar ?

Bak beni nereden nereye getirdin toprak, teşekkürler sana.

Bu yazının tek fotoğrafı var. O tek kare beni son günlerde içine düştüğüm umutsuzluğun en dibinden, umudun zirvesine çıkardı...

 

Yaşar Kemal'in , "Kuşlar da Gitti"

romanındaki gibi geçmişe duyulan özlemin,

yürek burkan rengini arayacağız demek ki gökkuşağında hep.

Yarınlarda da bugünler özlenecekse, bize düşen bugünün toprağına bir umut tohumu serpmektir o halde.

 

Bizim şu topik Covid, hepimize "bilim" dedi, üstüne basa basa...

Bize zaten "...bilimi seçiniz" demişti, mavi gözlü umudumuz...

TEMA’nın; "gel sen gönlünü doğaya ver..." sloganını çok seviyorum;

Gel sen gönlünü “toprağa” ver,

“Umut” olsun.

 

Teşekkürler be toprağım!

Umut tohumların bol olsun.