“Ben yedi yaşında okula başladım. İlk gün öğretmen bir oğlanı cetvelle dövdü. Çok korktum. Ertesi gün hastalandım. Sıtma oldum. O yıl okula gidemedim.

Ertesi yıl sekiz yaşında korkarak okula gittim. İlk gün güler yüzlü, sıcak bakışlı bir öğretmen bizimle birlikte çocuk şarkıları söyledi, ‘Aferin çocuklar, ne güzel söylediniz.’ dedi. Ve benim başımı okşadı, gözümün içine baktı, gülümsedi.

Son dersten sonra eve koşarak gittim. Yolda coşkuyla şöyle dediğimi hatırlıyorum: ‘Ben okulumu çok seviyorum! Ben okulumu çok seviyorum!’

Şimdi ben altmış bir yaşındayım. Ve bu satırları yazarken gözlerim nemli. Öğretmenimi özledim…”

23 Kasım 1999 günü yukarıdaki satırları okurken gözyaşlarım kitabın sayfalarını ıslatıyordu. Öğretmenlik mesleği ile ilgili yeni basılmış ve en iyi kitaplardan biri “SAVAŞÇI” elimdeydi.

Beni geçmişe, arkadaşlarıma, dokunuşlarıyla üzerimde iz bırakan öğretmenlerime ve benim dokunuşumun öğrencilerim üzerindeki etkisine götürüyordu.

On yıl önceydi. Yedinci sınıf öğrencilerine, isimlerini yazmadan dersin işlenişi konusundaki görüşlerini yazmalarını istemiştim. Yazılanlardan ikisi hala hafızamda bu günkü gibi yerini koruyor. “Fen Bilgisi öğretmenimiz, sınıf öğretmenimiz, anamız babamız dert ortağımız.” diye yazmıştı biri. Çok güzel ve insanın gururunu okşuyordu. Bir diğeri, “Siz de diğer öğretmenler gibisiniz. Taraf tutuyorsunuz. Dersi belli öğrencilerle işliyorsunuz. Benim bir kez bile adımı söylemediniz bu çok zoruma gidiyor.” Mesleğimi ve öğrencilerimi seviyor, asla ayrım yapmıyordum. Ancak çoğunun ismini bilmiyor, onlara ismiyle hitap etmiyordum.

Kendi kendime: “Birçoğunu adıyla çağırırken, bana ‘sen’ diyorsun.  Benim de bir adım var, bunu neden bilmiyorsun? Tanı beni, gör küçük başarılarımı teşvik et. İnan kara çıkarmam yüzünü. İnan bana öğretmenim.

Bana sevgini ver öğretmenim. Güneş gibi doğ üstüme, aydınlat ufkumu. Bana ışığını ver! İnan bana. İnan kara çıkarmam yüzünü. İnan bana öğretmenim” diye mırıldanıyordum.

İlkokul dördüncü sınıfta müfettiş gelmişti. Sorduğu iki soruya benden başka cevap veren olmamıştı. “Aferin!” dedi. Ödül olarak o gün bir bardak süt ve bir poğaça fazladan aldım. Aynı yıl sınıfta kaldım.

Sırada üç kişiydik, ben solaktım ve ortada oturuyordum.  Güzel yazı dersinde diviti mürekkep şişesine batırırken arkadaşım koluma çarptı. Şişesi devrildi. Ellerim, defterim ve kıyafetim kirlendi. Öğretmen beni tahtaya çıkarıp dövdü. Bu yetmiyormuş gibi ellerimi göğüs hizasında tutturarak, okulun bütün sınıflarını dolaştırıp, “Bakın örnek öğrenciye!” diye teşhir etti. Ve beni sınıfta bıraktı.

Kendime güvenimi hiçbir zaman kaybetmedim. Her zaman “Başkaları yapabiliyorsa ben de yapabilirim.” dedim. Çabalarım çoğu zaman sonuç vermedi.

Ta ki hiç farkında olmadığım bir anda o beni fark edene kadar. Lise son sınıftaydım. Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre” piyesini sahnelemiştik. Bana inandı ve sürekli teşvik etti. Aynı yıl 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında Gençliği temsilen konuşma yapma görevini bana verdi. Hazırladığım konuşmadaki hataları düzeltip eklemeler yaparken hep onayımı aldı. Beni önemsedi…

Ve öğretmen oldum…

Dersime girmediği halde üzerimde bıraktığı etki her zaman öğrencilerime yaklaşımımda rehberim oldu. Öğrencilerime her zaman sevgiyle yaklaştım, güzel yanlarını bulup yüreklendirdim. Kendilerine güven duymalarını sağlamaya çalışırken başarılarıyla mutlu oldum.

 

2007 yılıydı eşim merdivenden düşmüş ve hastaneye kaldırmışlar. Derste cep telefonum kapalı olduğu için okul müdürünü arayarak bana ulaştılar.

Hastaneye gittiğimde eşlimin sedyede yattığını gördüm. Yardım isterken bir hemşire “Siz Fen Bilgisi öğretmeni misiniz?” diye sordu. “Evet!” deyince, “Siz benim öğretmenimsiniz!” dedi. O andan itibaren tabiri caiz ise seferber oldular ve gerekli işlemler zamanında yapıldı. Daha sonra her gittiğimizde kızımız ordaymış gibi karşılandık.

Burada anlatılamayacak kadar fazla örnekler var. Hayatına dokunabildiğimiz kadar, dokunamadığımız öğrencilerimiz de olmuştur şüphesiz. Keşke her birine olumlu yönde dokunabilseydik.

Öğretmenlik mesleğimdeki rol modelim Hasan Yılmaz ve Fen Bilgisi öğretmenim Ayhan Ünver olmak üzere üzerimde emeği olan bütün öğretmenlerimi saygıyla anıyorum.

Başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere eğitime “SAVAŞÇI” ve daha birçok eser bırakan Doğan Cüceloğlu ve ebediyete intikal eden bütün öğretmenlerimi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad olsun