…(dünden devam)

Pişmanlığı ve çaresizliği kemanın tellerinde dile gelmiştir, Tatyos Efendi’nin...

Yıllar sonra vefat eden Tatyos Efendi’nin naaşı kilisenin ayin salonuna getirildiğinde, üç bacısı, dul eşi, dostu Ahmet Rasim birlikte çalıştığı iki sazende ve kilisenin uzak köşesinde ağlayan bir kadından ibaret küçük bir topluluk uğurlar son yolculuğuna keman üstadını...

Ahmet Rasim, cenaze töreni sona erdiğinde, oturduğu yerden kalkarken, yanına bırakılmış bir zarfı fark eder. Zarfın üzerinde "Tatyos ile birlikte defnedilecektir." notu yazmaktadır.

Zarfı Tatyos’un 30 yıl önceki çocukluk aşkı olan kadın, Ahmet Rasim’in görmesi için yanındaki sıraya bırakmış, sessizce ayrılmıştır kiliseden...

Tatyos Efendi’ye karşı ifa edilebilecek son görevi yerine getiren Ahmet Rasim kimselere fark ettirmeden zarfı Tatyos’un naaşı ile birlikte toprağa verirken, zarf içindeki kağıtta şu dizeleri okumuştur, Ahmet Rasim...

"Gamzedesin devan benim/Garip kuşsun, yuvan benim/

Çektiğimiz yeter gayri/Kaderimsin inan benim.

Takat yetişmez eleme/

Bülbül imrenir çileme/

Bizim şu kara sevdamız/

Kalsın öteki âleme.

Elbet kadrini bilirim/

Sen iste canımı veririm/

Küsme talihine Tatyos/

Çok durmam, ben de yanına gelirim."

*

Belki de aşk dediğimiz, çocuklukTan kalan bir anıdır, nefes aldıkça yaşanan...

O eski aşklar kalmayınca günümüzde,

Faruk Nafiz Çamlıbel'in dizeleri düşüverir, aklımıza/yüreğimize;

"Ne şair yaş döker,ne aşık ağlar/tarihe karıştı o eski sevdalar, o eski şarkılar... (BİTTİ)