Bir insan hayatında kaç kere taşınır. Düşünsek hayatı boyunca en fazla dört hadi beş olsun. Benim canım annemin kaç kez ev taşıttığını hesap edemem.15 - 20 kez olmuştur. Oturduğu evden, yerden, çevresinden çabuk sıkılan bir yapısı vardı. Çocukluğum, gençliğim, orta yaş halim, annemin evini taşıyıp yerleştirmekle geçti. Şimdilerde şükür durgun sular gibi durgunlaştı. Yaş geldi yetmişe. Kusura bakmayın bende yolun yarısın dayım. Ara sıra sıkıldım dese de - dur orda anne diyebiliyorum. Taşınma işlemi zaman zaman İstanbul, Bursa, İzmir, Bolu Zonguldak, Ankara arasında olmuştur. İstanbul’dan Bursa’ya geldik, ben burada yapamıyorum diyerek İstanbul’a, oraya gidince; çok sıkıldım Bursa’yı özledim diyerek Bursa’ya Kız kardeşlerinin yaşadığı şehirlere gidince buraları tam bana göre, komşuları çok cana yakın içten diye misafir gittiği yerden ev tutup orda bir süre yaşayan bir insandı. Yalnız bu tercihleri bir yıl, fazlası olmazdı. Bana göre mutluluk çevrede aranmaz. İnsanın iç dünyasında aranmalı. Kendimizi çok küçük basit şeylerle de mutlu etmesini bilmeliyiz. Bulunduğu çevreye de her şartlarda uyum sağlamayı bilmeli insan Her şeyi dert edinmek, en ufak olayları büyüterek sorun yapmak, yaşam kalitemizi, ona bağlı olarak ruh ve beden sağlığımızı bozar. Gerçekte annemin insanlarla bir sorunu yoktu, sevdiğini candan içten sever, sevmediğine hissettirir mesafesini koyardı. Onun oturduğu evlerle sorunu olurdu. Evin içinde en ufak bir şeye taktımı hemen taşınma kararı alırdı. Yıllarca kendi evimiz olduğu halde kirada gezdik de, yine de anacığımın gönlüne göre bir ev bulup beğendiremedik. Onun aksine, ona benzememekle kendimi çok şanslı görüyorum. 20 yıldır aynı evde severek huzur içinde oturdum. Ah şu deprem korkusu, oldu, oluyor, olacak beklentisi, bizi evimizden, yerimizden etti.99 depremini görmüş yapımız olduğu ve ikinci gelebilecek şiddetli depreme karşı dayanıklı olmaz korkusu, komşularımızla bizi birbirimizden ayırdı. Yaprak dökümü gibi her birimiz bir yerlere taşındık. Beşinci yılımıza giriyoruz halen evlerimizi teslim alamadık. Oysa on beş ay içinde evlerimizde olacaktık diye sözler almıştık. Ah o verilip de tutulmayan sözler. İnsanlarda ne dönülmez yaralar açıyor. İstemeden kendimizin iyiliğini isterken, kendimize verdiğimiz zararlar, ömürlerimizden boş yere, giden ömürler geçiriyoruz. Sevdiklerimizden ayrı koskoca kaybedilen beş yıl. Giden zamanın hesabını soracak kimsede yok karşımızda. Elimiz kolumuz bağlı beklemekteyiz. Anneme çekebilseydim bu süre içinde değişik evler yerler keşfedebilirdim. Bazen değişik mahalle, semt, ilçe, şehir gezmek, yeni yeni dostluklar kurmak bir açıdan güzel olabilir. Acaba benim annemin ruhunda devlet memuru olmak mı vardı. Hani devlet memurunu bir süre oradan oraya atama yapardı ya. Zorunlu doğu görevi gibi benimkinde de böyle bir özlem duygusu yaşamış olduğundan taşınma sevdasında bulundu diye düşünüyorum. Saygılar…