Sylvester Stallonenin gerçek bir başarı öyküsüne sahip olduğunu, biz izleyicilerine asla pes etmemeyi öğreten ilginç bir yaşam öyküsünü çoğumuz bilmez. 1970 - 1975 yılları arasında küçük rollerde yer alan, birkaç senaryo denemesinde bulunmuş Tecrübesiz bir aktör ve senarist olarak hayatına devam eder. Geçim sıkıntısından ve daha ünlü bir aktör olma hayali ile New York’a gitmiş. Burada kendisine aktör olarak kimse rol vermez, uzun süre işsiz kalır. İşleri o kadar kötü gider ki köpeği Butkus ile birlikte haftalarca New Jersey otobüs terminalinde uyumak zorunda kalır,çok sevdiği köpeğini sonunda tanımadığı birine parasızlıktan dolayı 25 dolara satar. Bir gün Muhammed Ali’nin bir maçını izleme imkanını bulur. 24 Mart 1975’te izlediği bu maç onu çok etkiler ve ilham alarak üç günde bir senaryo yazar. Senaryosunun ismi Rocky’dir. Senaryosunu iki yapımcıya gösterir. Yapımcılar Senaryosunu çok beğenir ama şart koşarak filmde Rocky’yi başkasının oynamasını isterler. Konu böyle olunca teklifleri kendi isteği olana kadar kabul etmez. Rocky’yi kendisi oynamadığı sürece senaryosunu satmaz. Sonunda isteğini kabul eden yapımcı bulunur. Yapım şirketi, başrol oyuncusunun hiç tanınmamış olmasından dolayı, filmin bütçesini düşürürler, iki yapımcısına da filmin zarara uğraması durumunda her şeyden sorumlu olacaklarına dair sözleşme imzalatırlar. İki yapımcı, projenin tamamlanabilmesi için evlerini ipotek ettirirler. Stalloneun alacağı ücreti de düşürürler. 35bin dolar alan stallone, ilk iş olarak sattığı köpeğini bulmak için 15 bin dolar harcar ve mutlu sona ulaşır. Köpeği Butkusu bulup geri alır. Filminde kendi köpeğini de oynatır.Rocky vizyona girdiği 1976 yılının en büyük gişe hasılatı yapan filmi olur. Üstelik En İyi Film Oskarını da kazanır.Aynı zamanda bu ödülü kazanan ilk " Spor Filmi " olarak tarihe geçer. Bu film aktöre 200 milyon dolar kazandırır. Aktörün, Rocky konusunda bu kadar kararlı olmasaydı belki de film efsaneler arasına girmeyecekti. Herkese örnek bir hayat dersi olmuştur. Her şeye rağmen hayalinden vazgeçip pes etmemek gerek olduğunu gösteriyor. Filmin izleyicilerine verdiği en güzel öğüt şu sözlerle anlatılmış: " Dünya her zaman güllük gülistanlık değildir. Acımasız ve kötü bir yerdir. Ne kadar güçlü olduğun önemli değildir. İzin verirsen seni dizlerinin üstüne çökertir, sonsuza kadar orada kalmana sebep olur. Sen, ben, hiç kimse hayat kadar güçlü darbe vuramaz. Ama önemli olan ne kadar güçlü vurabildiği değil, önemli olan o darbeyi yedikten sonra ileri doğru gitmeye devam edip edemediğindir. Kaç darbe alıp hayatta yoluna devam edebiliyorsun? İşte kazanmak böyle bir şey!...Kendine inanmaya başlayana kadar, kendine ait bir hayatın olmayacak!... Saygılar…