Siğili okur, okuduğu suyla, siğillibölgeyi yıkar, yıkadığı suyu ağaç altına dökerdi. Mevsimi ise, incir ağacından olmamış ham incirleri toplar, incirin başından çıkan beyaz sütü siğilli bölgeye sürer, bir gece bekletirdi. Ertesi gün siğil uçar giderdi. Kabakulak geçiren kişilerin şişen bölgeyi kalemle daire içine alır okur, lokum yapıştırır, ‘tatlı gelsin, tatlı gitsin’ der, bağlardı. Bir gece kalır ertesi gün açar kabakulak geçerdi. Beli, sırtı ağrıyanlara, gece yatağını ıslatan çocuklara, ispirtolu pamukla bardak vururdu sırtına. Kol boyun ağrısı çekenlerden, kolundaki damarından pis kanı akıtır, kanı durdurur, ağrıyı damar tıkanıklığını alırdı. Ahırda ki hayvanlara bakar, hangisi hasta ise tespit eder, sütten kesilmişi okur, sütünü geri getirirdi. 

Kimin başı ağrısa, kimin dişi ağrısa, kimin karnı ağrısa mahallenin aile hekimi gibi ona gelirdi. Göbek kaçığı olanlara, oklavanın ucunu, göbeğin ortasına getirip hafifçe bastırıp çevirtir, göbek yerine gelene kadar bekletirdi. Hastanın sağ kolunu da baş örtüsü ile biraz sıkarak bağlardı. Karnı ağrıyan adetli kızlara ılık şekerli su içirirdi, üç, beş çay bardağı. Bağırsakları yumuşasın diye. Adet gecikmesi ve idrar yolları iltihabına karşı, kaynar sütü kovaya koyar, içine çiğ bir demet maydanoz atar, ‘buharında dayanabildiğin kadar otur bekle’, derdi. Çocuk düşürmek isteyenlere 2 gripin iç derdi. Çocuk istemeyen kadınlara tek dozluk limon kürü vardı. Teyzemin 12 yıl çocuğu olmamıştı bu yöntemle. Doğal korunma yöntemini de bilirdi. 

Vücutta çıkan göz çıbanına, fırında pişirdiği bir kuru soğanın iç cücüğünü, sıcak hali ile zeytin ve zeytinyağı ile karıştırır, çıbanın üzerine sürer, bir gece bekletir, ertesi gün mikrop geçerdi. Bütün tedavilerini bir günde bitirirdi. Benim anneannemin 14 çocuğunu, torunlarını, doğurtup büyüttü. Bir gün doktor yüzü görmeden, kör, sağır, engelli olmadan büyütüldük. Anneannem kendi doğumunu, kendi yaparmış, tek başına. Ďoğan çocuğa hemen anne sütü vermez, bir gece aç bekletir, bağışıklığı güçlü olsun, açlığa susuzluğa dayanıklı olsun diye. Asla abdestsiz bebeğe süt vermezdi. Bebekler iki üç günlük iken bol tuzlu suyla yıkar bir gece salamura gibi tuzda bekletirdi, büyüdüğünde vücudu, ağzı, ayakları kötü ter kokmasın diye. Ne de olsa insan annesinden ne görürse onu yapar. Anneannemde Zühre nenemden gördüğü her şeyi yapmıştı ama bir evladı bile maalesef aileden gördüğü hiçbir şeyi ne yaptı, ne bir yere yazdı. Onlarla birlikte yaptıkları tarih oldu. Sadece aklımızda kalan hikayeler oldu. Bebeğin doğumdaki kordonunu (göbek bağı) kısa kesersen zayıf biraz büyük kesersen kilolu olur derdiler. Bizi biraz uzun kesmişler maalesef ailede tek biz kilo problemi yaşadık. 

Her hangi bir ağaca çıplak sırtını dayayıp ‘bütün derdimi hastalığımı sana bırakıyorum’ diyerek bir süre dayanarak beklersen, ağaç senin ağrılarını alırmış. Yakınımdan biri uygulamış, şeftali ağacı ertesi sene kurumuş. ‘Çiçek çıkaran çocukları mümkün olduğun kadar sıcak tutun, soğuk görmesin, sakın yıkamayın, değmesin’ diye tembih ederdi nenem. Soğuğu görürse çiçek içeride iç organlarda çıkar, kalıcı hasar yaparmış. Ateş düşürücü vermek de doğru değilmiş. Yüksek ateş ile birlikte kendini dışarı atan bir hastalıkmış çiçek ve kızamık. Dayımın kızının 5 yaşında kızı suçiçeği çıkarırken doktora gitmişler. Doktor ateş düşürücü iğne yapıp eve göndermiş. Ertesi gün çocuk ölmüş. Bazı bilgiler hayat kurtarır. Kocakarı ilaçları diyerek çöpe attığımız o kadar değerli bilgilerimiz var ki, hepsi heba oldu gitti. Doğru bilgi, doğru teşhis, doğru insan hayat kurtarır, bu her yüzyılda böyle olmuştur. Sağlıklı günler de kalın. Saygılar…