Bugün sizlere bir kıssadan, birçok hisse çıkarılacak çok hoş ve anlamlı bir hikaye... Ama hikaye olarak okumayınız, kader dediğimiz, dua dediğimiz, isyan dediğimiz algılarla bağlantı kurmaya çalışın okurken... Ve sonunda da teslimiyete bağlayın konuyu... İnşallah sabır ve tefekkür vesilesi olur...

Bizler olayları görünen kısmını görür anlar ve ona göre yorum yaparız.  Bilmediğimiz nice hikmetler vardır. Bunu ancak Allah (c.c.) bilir. Bize düşen sabırlı olmaktır.

Bir kadın, heyecan, şiddet ve telaş ile Hz. Davud’un (a.s) huzuruna gelir ve;

"Senin Allah'ın (c.c.) âdil mi?" diye sorar,

Hz Davut (a.s):

Allah asla zulmetmez adildir. Fakat hayırdır, ne oldu da böyle soru sorma gereği duydun

Kadın:

"Ben dul bir kadınım ve üç tane küçük kızım var. Geçimimizi zor sağlıyoruz. Üç gün önce bir tane yavru kuzum vardı elimde; onu büyük bir deriye sararak satıp pazardan çocuklarıma yiyecek giyecek alacaktım, Yolda giderken büyük bir kartal gelip onu kaptığı gibi alıp gitti. Şimdi ben ne yapacağımı şaşırdım çaresizim. Çocuklarım aç ve perişan. Çocuklarıma yiyecek temin edecek hiçbir şeyimiz yok. Sahip olduğumuz hem kuzu hem de o büyük derim gitti!" der.

Onların konuşmaları bu şekilde devam ederken kapı çalınır ve içeriye 10 tane tüccar girer ve:

Hz. Davud'a 10.000 dinar uzatarak:

"Ey Davud! Bunu al ve hak eden birisine ver" derler.

Davut peygamber:

"Hayrola, bu neyin nesi?" diye sorunca:

Tüccarlar:

"Denizde yolculuk yapıyorduk ki, ansızın fırtınaya tutulduk ve kayığımız hasar gördü ve su almaya başladı. Günlerce aç ve çaresiz kaldık. Geceli gündüzlü sürekli tekneye dolan suyu boşaltmakla uğraştık ve yardım alacağımız kimseyi de bulamadık. Çaresizlikten tam bitmek üzereydik ki; şöyle dedik:

"Eğer Allah bizi bu sıkıntıdan kurtarırsa adam başı 1000 dinar bir fakire yardım edeceğiz" diye söz verdik.

Bu sırada bir kuş tepeden denize bir şey bırakıp gitti. Baktık ki büyük bir deri ve içinde de bir koyun yavrusu var. Büyük bir şaşkınlık ve heyecanla denize bırakılan deri ve koyun yavrusunu aldık. Kayığın hasarlı kısmını deri ile tamir edip kapattık. Kuzuyu da yiyerek ölmekten kurtulduk" dediler.

Hz. Davut:

10.000 dinarı alarak o kadına verdi ve buyurdu ki:

"Rabbin senin için hem karada hem de denizde ticaret yapıyor ve sen ona zalim mi diyorsun?

Al bu paraları evin için kendin ve kızların için harca!

Bil ki, Allah (c.c.) senin durumunu, hâlini ve hayatını herkesten daha iyi bilir, seni herkesten daha çok düşünür...

Kadın şaşkınlık ve hayretler içinde aynı zamanda söylediklerinden pişman bir şekilde paraları alır.

İnanılmaz bir mutlulukla evine döner hem ihtiyaçlarını giderir. Hem de kalan parayla da kendine bir sermaye yapar.

Unutmamak lazım ki:

Sana o an sıkıntı gibi gelse de sonunun ne olacağını biz bilmeyiz.

Bize düşen çalışmak…  Rızık için mücadele vermek.

Hem maddi hem manevi açıdan bunu yapmak lazım…

Veren de o... Alanda

Önemli olan sınava çalışmak ve sınavdan başarılı olmaktır.

Rızık ile servet farklıdır. Atalarımızın bir sözü vardır "Mal olsa ne olur rızık olmadıkça"

Kişi servet sahibidir ancak birçok şeyi yiyemez. Fakirdir rızkı boldur zenginden daha çok yer. Çevremizde buna şahit olduğumuz örnekler vardır.

Hakkımızda neyin hayırlı olduğunu ancak Allah(c.c.) bilir.

Yüce rabbimiz hakkımızda hayırlı olanı nasip eylesin… Amin