Uzun zamandır sizlere her pazar kıssadan hisse çıkaracak hikâyelerimizi aktarıyorduk. Yine aktaracağız ama tek farkla... Gazetemiz bundan böyle pazar günleri çıkmayacak. Biz de doğal olarak hikayelerimizi haftanın diğer tatil günü olan cumartesi günleri yayınlayacağız. Pazar hariç okurlarımızla haftanın diğer 6 günü buluşmaya devam edeceğiz.
Mekke’nin Medine’nin fethi, Bursa’nın ve İstanbul’un fethi gibi nice yüce fetihlerimiz var geçmiş tarihimizde. Bunların önemi çok büyüktür.

İşte bunlardan biri de şüphesiz İstanbul fethidir.
İkinci Murat Han’ın vefatı ile Osmanlı tahtına çıkan genç padişah Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethi hazırlıklarını tamamladıktan sonra şehre doğru hareket ederken, Allah (c.c.) dostlarının da ordusunda bulunmasını istedi. Bu davet üzerine meşhur âlim ve veliler, talebeleriyle birlikte orduya katıldılar. 
Özellikle talebeleriyle birlikte orduya katılan Akşemseddin Hazretleri ve diğer âlim ve evliya zatlar, askerlere ayrı bir şevk ve azim veriyorlardı. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul önlerinde ordugâhını kurduktan sonra, düşmana önce İslam'ı tebliğ etti. Fakat Bizanslılardan ret cevabı alınca, şehri kuşatmaya başladı. Kuşatmanın uzaması ve bir netice elde edilememesi bazı devlet adamlarını ümitsizliğe düşürdü. 
Bunlar şehrin alınamayacağını, üstelik bir Haçlı ordusunun Bizans'ın imdadına koşacağını sanıyorlardı. Bütün bu olumsuz propagandalara karşı orduda padişahı ve askeri fethe karşı gayrete getiren bir din büyüğü vardı.   
Kuşatmanın devam ettiği sırada Avrupa'dan asker ve erzak getiren gemiler, Osmanlı donanmasının müdahalesine rağmen şehre girmeye muvaffak oldu. 
Kâfirler görülmemiş şenlikler yaparken, Müslümanlar üzüntülü idi. Padişaha gelen bazı devlet adamları; "Bir sofunun sözüyle bu kadar asker kırdırdın ve bütün hazineyi tükettin. İşte Avrupa’dan kâfire yardım geldi. Fethetmek ümidi kalmadı" dediler. 
Bunun üzerine Sultan Mehmet Han vezirini Akşemseddin'e göndererek; "Şeyhe sor, kaleyi fethetmek ve düşmana zafer bulmak ümidi var mıdır?" dedi. 
Akşemseddin Hazretleri şöyle cevap verdi:
"Ümmet-i Muhammed'den bu kadar Müslüman ve gaziler bir kâfir kalesine doğru hücum ederse, inşallah Teâlâ fetih olur.”
Sultan Mehmet Han, umumi cevapla yetinmeyip, vezirini tekrar gönderip; "Hususi bir işaret versin" dedi. 
Akşemseddin murakabeye daldı. Başını eğip, Allah’a yalvardı. Mübarek yüzü terledi. Sonra başını kaldırarak; "İşbu senenin cemaziyülevvel ayının yirminci günü, seher vaktinde, inanç ve gayretle filan taraftan yürüsünler. O gün feth ola. Konstantiniyye'nin içi ezan sesiyle dola!" dedi. Ayrıca padişaha bir mektup gönderdi. Mektubunda; "Kul tedbir alır, Allahü Teala takdir eder kaziyesi, delili sabittir. Hüküm Allahın’dır. Velâkin kul, elinden geldiği kadar gayret göstermekte kusur etmemelidir. Resulullah'ın ve Ashabının sünneti budur" diyordu. 
Sultan Mehmet Han ordunun başına geçti, hocası Akşemseddin'den dua talep etti. Dualar edildi. Fetih meşaleleri ile mücadele başladı.
Sonra çadırına giren Akşemseddin Hazretleri yanına hiç kimseyi koymamalarını istedi ve kapılarını kapattı.
Fatih Sultan Mehmet Han, hocası Akşemseddin'in yanında olmasını arzuladı ve haber gönderdi.
Gelmeyince Akşemseddin'in bulunduğu çadıra gitti. Çadırın her tarafı iyice kapatıldı. Fatih Sultan çadırı hançerle biraz keserek delik açtı. İçeri bakınca, hocası toprak üzerinde secdeye kapanmış, başından sarığı düşmüş, ak saçı ve aksakalı nur gibi parlıyor gördü. 
İstanbul'un fethinin gerçekleşmesi için Allah’a yalvarıp dua ediyor gözyaşı döküyordu. 
Bu durumu görünce yerine döndü. Kaleye bakınca surlara tırmanan İslâm askerinin yanında ve önünde bir topluluğun da hisara girmekte olduğunu gördü. Az sonra fethin askeri de surları geçip şehre girdi. Böylece İstanbul'un fethi ve Peygamber Efendimizin büyük mucizesi gerçekleşti.
İstanbul sabah sekiz sıralarında fethedilmişti. Fatih Sultan Mehmet ise şehre öğle saatlerinde Topkapı'dan girdi. Beyaz bir at üzerinde idi. Muhteşem bir alayla ve alkışlar içinde ilerleyerek, Ayasofya'ya doğru yol aldı. Zulümden ve haksızlıktan bıkmış olan halk mutlu ve umutlu idi. 
Fatih Sultan Mehmet çok genç olduğu için, herkes Akşemseddin'i padişah sanıyordu. Ona, demet demet çiçek veriyorlardı. Akşemseddin genç padişahı göstererek; "Sultan Mehmet ben değilim, odur" sözüne karşılık; Sultan Mehmet de; "Gidiniz, yine ona gidiniz. Sultan Mehmet benim, ama o benim hocamdır. Şehrin manevi fatihidir" diyordu. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'a girdikten sonra, hocası üç gün gözden kayboldu. Üç gün sonra, Edirnekapı yakınlarında virane bir yerde ibadetle meşgul olarak buldular.
Fatih, fethin üçüncü günü Ayasofya'ya gidip, orayı camiye çevirdi. Ayasofya'yı camiye çevirmesi, Bizanslılar ile yapılan bir anlaşmaya bağlanmıştı. Burada ilk hutbeyi Akşemseddin Hazretleri okudu. 
Her zaferin, kurtuluşun ve fethin gizli sırları ve kahramanları vardır. 
Kiminin duası, kiminin parası, kiminin gayreti, kiminin dehası

Allah (c.c.) her daim devletimize, milletimize, askerimize zaferler nasip eylesin.