Üç haftadır sağlıkla ilgili sorunları gündeme getiriyoruz.

Aslında bu konu üç beş yazı ile anlatılabilecek bir konu değil de bu hafta artık konuyu şimdilik toparlayalım.

Geçen haftaki konumuzun başlığı “Ne kadar saygı o kadar sağlık” tı .

Bu başlık kimseyi yanıltmasın.

Konu hastalardan ziyade uygulanan yanlış politikalara göndermedir.

Yoksa hekimler gayet tabi ki hastalara gerektiği gibi bakmakta. 

Herşeyden öte bunun için yemin etmişlerdir.

Popülist yaklaşımlardan dolayı maruz kaldıkları hakaretlere ve kovuşturmalra rağmen görevini yapma gayreti içindeler.

Görevlerini istismar eden hekimler olabilir. Bunlar tespit edilip gereken işlemler yapılır o ayrı.

Ama bu sistem çok daha önceden iflas etmeyip bu günlere kadar geldiyse her şeye rağmen hekimlerin  özverili çalışmalarından dolayıdır.

Ama sonuçta yanlış hesap Bağdat’tan  döner değil mi?

Siz bu hekimleri yürürlüğe soktuğunuz son derece yanlış performans sistemi ile ki, öyle olduğu artık üstü örtülemeyecek kadar ortaya çıkmıştır, zamana karşı çalışmak zorunda bırakırsanız alınan netice kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktı.

Nedir?

İlk yazımızda da altını çizdiğimiz gibi, karar vericiler bu uygulamaları yeterince irdelemeden, artı ve eksileri araştırmadan  yürürlüğe koydular ki asıl kişilerin hastaneye başvurma sebebi olan dertlerine çare bulmak değil, ilk önce onları muayene ettirme anlayışı üzerine kuruldu bütün sistem.

Oysa esas olan muayene edilmek değil, öncelik hastanın tedavi edilmesidir.

Ve zamana karşı uygulanan bu performans sistemi hastalara gereken asgari muayene süresi bile tutturulamadı verilen randevulara göre.

Dertlerine çare bulamadıkları içindir ki bir yıl içinde hastanelere başvuran hasta sayısı ülke nüfusunun 8 mislisinin üstünde.

Acile başvuran ise 5 mislinin üstünde ki, böyle istatistik dünyanın hiç bir ülkesinde yoktur.

Yani durum “acile acil müdahale” aşamasına gelmiştir.

Bu duruna bir de ülkemizdeki beş milyonun üzerindeki Suriyelilere verilen hizmet eklenince  bütçeye altından kalkılamayacak yükler bindirmiştir.

Böyle bir ısrafın altından dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile kalkamaz.

Bundan dolayı sağlık artık paralı hale gelmiştir.

Artık sadece ilaca ek ücret değil,muayenelere katkı payı, randevu almak için bile ücret kesilmeye başlandı bütçedeki inanılmaz boyutlara ulaşan açığı kapatmak için.

Ama asıl yük SGK ve bağkur primlerinin  en az üç misli artmasıdır.

Haliyle tulumbada suyun bitmesi bir yana tulumbanın kendisi bile kalmadı.

Şimdi varlık fonuna neden birçok kurumun devredildiği daha iyi anlaşıldı mı?

Çünkü bütçedeki delik, sağlıktaki ve aslında başka bir çok kurumda da, yanlış politikalardan dolayı resmen kara deliğe dönüşmüştür.

Bu inanılmaz harcamalara rağmen hasta memnuniyeti de hızla düşmekte.

Milletin parasını, sırf birilerinin iş bilmez yanlış uygulamalarından dolayı, israf edilmesi her şeyden öte günahtır, haramdır.

Oysa akılcı politikalarla hem harcamaları yarıya düşürmek, hem hasta memnuniyetini arttırmak son derece basit ve kolaydır.

Ancak  akılcı politikalar üretmenin ilk şartı akıllı insandır.

Sağlıkta reform şart.

Ama reform tek başına yeterli değil.

Bu reform işi bilen, donanımlı kişiler tarafından yapılmalı. 

Yoksa “aynı tas, aynı hamam” sızlanmalar aynen devam eder.

Çünkü aynı yoldan iki farklı yere varılamaz.