Son dönemlerde neredeyse gün geçmiyor ki medyada sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ve hakaret haberleri yer almasın.

Bunun gayet tabi ki belli sebepleri var.
Siyasi iktidarların sermayesi seçmendir.
Onları iktidara getiren de orada kalmalarını sağlayan da seçmenin kendisidir.
Diğer yandan iktidarlar  da seçmenin beklentilerini karşılamak, onlara hizmet etmek için oralara gelmekte.
Ancak her iktidar için en büyük sıkıntı hizmet etmek ile popülizm arasındaki sınırı iyi ayarlayamamak oluyor.
Popülist yaklaşımların  kısa vadede geri dönüşü olumlu gibi görünse de orta ve uzun vadede bu tür yaklaşımlar ters etki yaratıyor.
Sağlıkta son dönemde ortaya çıkan tablo bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.
Seçmen nezdinde iktidarın en takdir gören  hizmetlerinin başında sağlık alanında yapılan uygulamalardı.
Ama iktidar da buradaki değişimlerin dozunu iyi ayarlayamadığından ilk zamanlar alınan olumlu geri dönüşler gittikçe aleyhe dönüşmeye başladı.
En büyük hatayı da seçmene şirin görünmek adına asıl bu hizmeti verenleri yani sağlık çalışanlarını ihmal ederek yaptı.
Onları adeta milletin önüne attı.
Ne oralardan gelen uyarıları dikkate aldı, ne de bu sektörde çalışanlara saygı gösterdi.
Sonunda kaçınılmaz olan oldu.
İlk zamanlardaki memnuniyet giderek yok olup gitmekle kalmadı şikâyetler her geçen gün artmaya başladı.
Kuyruklar geri gelmekle kalmadı, hastalar dertlerine derman bulamaz oldu.
Diğer yandan değişik katkı payları ile devletin hastanelerinde sağlık maddi açıdan adeta özel hastanelerdekilerle aynı seviyeye geldi.
Özellikle şehir hastaneleri  bu seviyelerin de geçilmesine sebep oluyor.
Ama burada asıl sıkıntı hastaların dertlerine çare bulamama oranlarının artması ile ortaya çıkıyor.
Bunun temel sebebi hekimlere nitelikli bakması gereken sayının çok üstünde hasta baktırma mecburiyeti getirildiğindendir.
Böyle olunca hekimler de süre azlığından hastaları hastalığın etiyolojik yani sebebine göre değil, semtomatik yani şikayetine yönelik tedavi etmek durumunda kalıyor.
Bu da hastaları aynı hastalık için hekim hekim, hastane hastane dolaşmak zorunda bırakıyor  ki bu durumlar dolaylı olarak hasta sayısını da arttırıyor.
Her gün sayısız sağlık çalışanı sözlü ve fiziki tacize maruz kalmakta. Onur kırıcı söz ve hakaretlere maruz kalmalarına  rağmen bu işlerle uğraşmak zorunda kalmamak için birçok sağlık çalışanı bu durumları  adli makamlara yansıtmıyor. Bu olmayınca hasta ve hasta yakınları daha çok cesaret bulup işi her geçen gün daha da ileri boyuta taşımakta.
Burada bakanlığın ivedilikle personelinin haklarını korumasına yönelik çalışmalar yürütmesidir. Bu sadece yasal düzenlemelerle olmaz.
Sağlıkta kalitenin arttırılması, yeni binalar, yeni cihazlar alarak olmadığını, kalitenin arttırılmasının en temel prensiplerin başında insan faktörü olduğunun anlaşılması lazım.
Sağlık çalışanlara yönelik yapılan her türlü saldırıları önleme kapsamında her hastane veya sağılık kuruluşunda  hukukçu bulunmalıdır.
Personele saldırı, hakaret veya onur kırıcı davranışlarda bulunanlara sağlıkçılar değil, vekâlet verilen hukukçular işlem yapmalı.
Çalışanınıza saygı göstereceksiniz ki karşılığı aynı olsun.
“Saygı düzenin anahtarıdır” 
 Mustafa Kemal Atatürk