STK-siyaset ilişkisi öteden beri tartışılan konulardan biridir. Biz de buradan konuyla alakalı birçok yazı yazdık.
Bir STK'nın  kuruluş amacı "yardım ve dayanışma" ilkesi üzerinedir ve temsil ettiği kitlelerin sorunlarını çözmek için faaliyet gösterir.
Ama sorunların çözüm mercii karar verici mekanizmadır.
STK yöneticilerinin sorun çözecek yetkisi yoktur.
Bu yetki siyaset kurumunun, yani karar vericilerin elindedir.
STK yöneticilerinin sorun çözme başarısı, rica minnet ile karar vericilerin ilgi ve alakası kadardır.
Bunun ötesinde çözülmüş gibi görünen sorunlarda asıl uygulama kısmında sayısız sıkıntılar yaşanabilmekte.
Yani sorun güya çözülmüş ancak uygulamada değişik mevzuatlar ve yönetmelikler ileri sürülerek bin bir türlü zorluklar ortaya çıkmasının yanında işgüzar bazı memurların tavırları da eklenince iş adeta işkenceye dönüşüyor.
Buna örnek en son yürürlüğe giren "istisnai vatandaşlık" ve "yurt dışında yaşayan akrabaların sosyal güvenlik sisteminden yararlanma" gösterilebilir. Bu haklardan yararlanmak isteyen insanlarımız uygulama aşamasında
yaşadıkları sıkıntılar konusunda yüzlerce şikayet iletmekte.
STK'larımızın  yöneticilerinden biri olarak bunları çok net biliyoruz. Hepsi bu konuları göz önünde bulundurarak ısrarla karar vericilerin arasında yer almamız gerektiğini savunuyoruz.
..Ve bu karar vericilerin arasında yer alanların başında öncelikle STK yöneticilerinin gelmesi gerektiğini savunmamızın sebebi de insanlarımızın ve camiamızın sorunlarını en yakından bilen kişiler onlar  olduğundandır. Kaldı ki bütün dünyada bu böyledir. Dernek, sendika, kulüp, SİAD gibi STK yöneticileri siyaset kurumuna girerler ki bundan doğal bir şey yoktur.
Zira STK'nın da, siyaset kurumunun da asli görevleri temelde aynıdır. İnsanlara hizmet.
STK yöneticilerinden karar vericilerin arasına kişiler gönderdiğimizde yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı, yani sorunlarımızı çok daha iyi bildiklerinden, çok daha efektif sonuçlar alınabilecektir.
Sadece sorunları çözme noktasında değil, çözülen sorunların uygulama
aşamasında da takipçi olacaktır o mevkilerde bizlerden biri
olduğunda.
Yoksa camiamızın desteği olmadan, kendi çabalarıyla oralara  gelmiş
kişiler ne senin sorunlarına yeterince vakıftır, ne bu camiaya
yeterince sahip çıkmaktadır.
Bunun örneklerini defalarca yaşamadık ve yaşamıyor muyuz?
Çözüm odaklı netice almak istiyorsak bizzat bu camia siyasete de,
bürokrasiye de kendi insanını göndermeli.
Ancak bunu başarmak  için de güçlü STK'lara ihtiyacımız vardır.
Bir STK'nın gücü  temsil ettiği kitleden aldığı destek kadardır.
Bu kitlenin desteği de bu insanların gerek kitlesel, gerek kişisel
sorunlarını çözdüğü kadardır.
Demek ki neymiş?
STK olarak temsil ettiğiniz  kitlenin sorunlarını çözdüğünüz oranda güçlüsünüz.
Sorun çözme yetkisi kimde?
Karar verici mekanizmada.
Demek ki başka neymiş?
Sorunlarınızı en etkili şekilde, kimseye yalvarmak zorunda kalmadan bu mekanizmaların içinde içinizden birileri varsa çözebileceksiniz. Çünkü nihayetinde sizin sıkıntılarınızı en iyi anlayan ve çözüm noktasında  sonuna kadar takipçi olacak kişi ancak sizden  biriyse olur. Çünkü; "Damdan düşenin halinden en iyi damdan düşen anlar" değil mi?