Bu durum ülkemizdeki çift pasaportlu soydaşlarımızı da yakından ilgilendiren bir konuydu.
Bulgaristan, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dışında ikamet eden vatandaşlarına sandık sınırlaması getirmişti. Buna göre AB dışındaki ülkelere en fazla 35 sandık izni veriyordu
Oy hakkına sahip yaklaşık 400.000 gibi büyük bir soydaş kitlemiz olmasına rağmen demokratik oy kullanma hakları kısıtlanmıştı.
Ama bu kısıtlama zaten ülkemizdeki çift pasaportlu soydaşlarımız yoğun olarak sandığa gidip oy kullanmalarını engellemek için getirilmişti.
4 Nisan da yapılan genel seçimlerinde hiç bir parti tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde edemeyince ve koalisyon ortamı da oluşmayınca Cumhurbaşkanı ülkeyi yeni seçime götürecek hükümet atamıştı.
Ancak bu durum üç aylık sürede parlamentoda birçok kanunun kabul edilmesine engel olmadı.
Bu kanunların arasında yurtdışında sandık sınırlamasının kaldırılması oldu.
Buna en çok sevinen kuşkusuz DPS oldu (Hak ve Özgürlükler Hareketi)
Zira parti yıllardır seçimlerde ülkemizden çok ciddi destekler alıyordu.
Bu seçimlerde de beklenti bu yöndeydi.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.
DPS siyasi tarihinde olmadığı kadar yoğun seçim kampanyası yürütmesine rağmen, sonuç siyasi tarihlerinin en kötü sonucuydu.
Hem Bulgaristan geneli , hem buradan aldıkları sonuç tam bir fiyasko oldu.
Soydaşımızın ancak 1/3'inden destek alabildikleri görüldü.
Ki burada asıl çarpıcı olan durum bu 1/3'in içinde isimlerini geri almayan yani Bulgar isimleri ile kalanlar ezici çoğunlukta olmasıydı.
Yani bu durum DPS'nin artık hiç bir şekilde soydaşlarımızı temsil eden bir parti olmadığını daha da pekiştiriyor.
Anasının babasının verdiği isimlerini geri almayan kendini Türk olarak da hissetmiyor demektir.
Başka çarpıcı bir sonuç da şu meşhur "Z" kuşağı da, DPS'nin onları kazanmak için inanılmaz çabalarına rağmen, buraya destek vermemesidir.
DPS için daha büyük hezimeti önleyen konu seçime düşük katılım oranıydı.
Katılım 4 Nisan gibi olsaydı muhtemelen 20 civarında vekil ile kalacaklardı.
Oysa yaptıkları yoğun kampanyanın yanı sıra, buradan da her çevreden inanılmaz destek almışlardı.
En üst seviyede siyasi desteğin yanı sıra, kurumu ve kuruluşlardan, belediyelere, birkaç STK hariç, bütün STK'lara kadara kendilerine inanılmaz destek verilmişti. Biz bile medya olarak seçimlere 15 gün kala hiç bir şekilde siyasi yorumda bulunmamıştık.
Bu kadar kapsamlı ve pozitif katkıya rağmen , sandık sınırlamasının bile kalktığı bir ortamda sandıktan tam bir hayal kırıklığı çıktı.
Demek ki neymiş? Oy veren sandık değil seçmenmiş.
Ancak ortaya çıkan hezimet sadece DPS için olmadı.
Bu partinin yanı sıra buradaki birçok kurum ve kuruluşun yanısıra siyaset kurumu da en üst seviyede yanlış tercihten dolayı zafiyete uğradı.
Bunun sebeplerine girmeye gerek yok.
Yıllardan beri ilgili yerleri çok uyarmıştık gelmekte olanın geldiğini.
Şimdi herkes ne demek istediğimizi zaten anladı.
Bu saatten sonra sebeplerden ziyade sonuca bakmak lazım.
Temennimiz bizim karar vericilerin nihayet bazı gerçekleri görüp soydaşlarımızla ilgili ona göre strateji ve politikalar geliştirmeleri.
Soydaşımızın en az 2/3' si bu partiye destek vermediğini, bunları kendilerini temsil eden bir örgüt gibi görmediklerini, hele ki buradaki karar vericilerin ısrarla empoze etmeye çalıştıkları gibi artık bu partinin hiç bir şekilde soydaşımızın birlik adresi olamayacağını anlamış olmalarını umuyoruz.
DPS'nin seçim sloganı "Devlet yönetiminde restart" olmuştu.
Ama asıl "restart" kendi partilerinde yapmalı DPS.
Bu yönetim ve yönetim anlayışı ile battıkça batacakları ortada.
Partinin geri dönüşü olmayan şekilde yok olma sürecine girdiği aşikar.
Orada siyaset yapan arkadaşlar siyasi arenada varlıklarını muhafaza etmek istiyorlarsa olmayacak duaya amin diyeceklerine bu konuda kafa yorsunlar.
Biz diyelim de sonra kimse demedi demesin.