Bir kurumda iki parmak yazan biri, on parmak yazanların yöneticisi olursa o kurumda ne gibi değişimler olur? İş hayatında, sanayide, siyasette, eğitim kurumlarında ilişkiler ne yönde gelişir?

Yaptığı işle ilgili yeterli bilgi ve beceriye sahip olmayan kişinin bir kurumun başına yönetici olarak getirilmesi, moral bozukluklarına, körelmeye ve gerilemeye sebep olur. Bu gün eğitim kurumları başta olmak üzere, yandaşa kadro açma adına devlet kurumlarının ne halde olduğu ortada.

Karakteri düzgün biri, işinde yeterli değilse ona ne kadar güvenebilirsiniz? Karakterine güvenseniz dahi, yeteneğine inanmıyorsanız onu işe alır mısınız? İşi bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen biriyle çalışır mısınız? Öte yandan becerikli, işi biliyor fakat karakteri zayıf, ona ne kadar güvenebilirsiniz?

İş hayatında birçok güvenilir insan, yeterli olmadıkları işlere girişmeleri sonucu beceriksizliğe uğramış, zamanla itibar kaybetmiş ve “Yaramaz!” damgası yemiştir.

Karakter ve yeterlilik bir arada olmadan hiçbir yönetici güvenilir sayılmaz. Yeterliliği olmayan yönetici iyi bir karaktere sahip olsa dahi, kararları kendi başına alamayacağından zamanla karakter erozyonuna uğrar. Keyif için dememişler, “çıraklığını yapmadığın bir işin ustası olamazsın!” İyi bildiğiniz bir işi yapmıyorsanız, karşılaşacağınız sorunların çözümü ile ilgili yeteri bilgi ve beceriye sahip değilseniz, işinizde başarılı olma ihtimaliniz hakkında neler söyleyebilirsiniz?


Yeteri olgunluğa sahip olmayan insanlar baskıya nasıl tepki verirler? Bir iş yerinde patron, bir kurum müdürü veya yönetici çalışanlar istediği gibi davranmadığında nasıl tepki verir? Bir öğretmen istemediği tarzda soru soran öğrencisi veya öğrenci velisine nasıl tepki verir?

Etkin düzeydeki insanların her soruyu kendisine yapılan bir tehdit olarak görmesi, buna karşılık konumdan aldığı gücü kullanması nasıl bir etki yaratır? Böyle bir durumda ilişkilerin sağlıklı yürüdüğünden bahsedilebilir mi? İlişkiler sağlıklı değilse işbirliğinden bahsedilebilir mi? Herkesin keyfi davrandığı bir kurumda başarıdan bahsedilebilir mi? Başkalarına kurallara uyma ve istediği doğrultuda konuşma konusunda baskı yapmak, özgür düşüncelerini engellemez mi? Özgür düşüncenin olmadığı yerde özgün fikirler ortaya çıkmaz, bu da üretkenliği kısıtlar.

***

Yıllar önce İnegöl’deki kadastro çalışmaları sırasında bir arkadaşımın arazisi yanlışlıkla hazineye yazılır. Elindeki evraklarla baba dostu Tapu Kadastro Müdürü Ali beyin yanına gider. Ali bey evrakları inceler, yanlışlığın bir dilekçeyle düzeltilebileceğini söyler. “Çaylarımızı içene kadar dilekçe yazılır” der ve bir memuru çağırıp konuyla ilgili dilekçeyi yazmasını söyler.

O zamanlarda devlet dairelerinde şimdiki gibi bilgisayar yok. Yazışmalar daktilo kullanarak yapılmakta. Memur iki parmak kullanarak büyük bir dikkatle yazdığı dilekçeyi getirir. Ali bey yazıyı inceler, birkaç kelimeyi çizip, düzelterek yeniden yazmasını ister. Bu arada çaylar çoktan bitmiştir. İkinci kez yazılan yazıda da bazı kelimeler yanlış yazılmıştır. Bir daha çizip yeniden yazması istenir memurdan. Üçüncü kez yazılan dilekçeyi eline alan Tapu Kadastro Müdürü yine yanlış yazıldığını görür. Memura “tamam” der ve yerine gönderir. Hizmetliye iki çay getirmesini söyleyerek, “bana iki dakika müsaade et” der. Yana döner masadaki daktiloda on parmakla iki dakika geçmeden yazıyı yazıp bitirir. Daha çaylar gelmemiştir. Hacı Feyzullah, “madem bu kadar biliyordun da ne diye beklettin beni bir saatten beri” der gibi bakar baba dostuna. O da Hacım, “on parmak yazmayı bilmiyorsan iki parmak yazdıramazsın” der.

En iyisi kurumlarda liyakat sahibi, on parmak yazmayı bilen insanları iş başına getirmek. İş hayatında, sanayide, siyasette, eğitim kurumlarında, başarı veya başarısızlık yöneticilere olan güvene bağlıdır. Kurumların da ülkenin de yükselişi buna bağlıdır.