Fakir genç dinç bir delikanlı annesi ile köyde yaşardı. Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi, İstanbul’a çalışmaya geldi. 10 gün işsiz kaldıktan sonra, Edirne Kapıda Müstakim Efendi diye, aksakallı yaşlı bir adamın evinde uşak olmaya karar verdi. Yaşlı adam nereli olduğunu sordu, adam, Kastamonulu olduğunu, iş istediğini, çok para almadan yanında çalışacağını söyledi, yaşlı adam da, ‘ben zaten az para veririm, senede bir kuruş bir de öğüt, para biter insanın aldığı öğüt hiç bitmez’ deyince adam çaresiz işi kabul eder, bir yılı doldurur, öğüdünü alır. ‘Yolunu izini bilmediğin yola gitme, al şu bir kuruşunu da’ der. Adam gideceği sırada Müstakim Efendi ‘bir yıl daha kal, ikinci öğüdünü de al’ der. Adam ikinci öğüdü merak eder, bir yıl daha çalışır, yılın sonunda, ‘Emanete ihanetlik etme’ diye ikinci öğüdünü ve bir kuruşunu alır, canı çok sıkılır ‘bildiğim basit kelime için bu kadarı fazla’ diye düşünürken Yaşlı adam, ‘son bir yıl daha kal yanımda, üçüncü öğüdü de al öyle git’ diye bunu yine merakta bırakır, bir yıl çalışmaya devam eder. ‘Karını kendin gitmediğin yere gece yatısına gönderme’ ile üçüncü öğüdü alıp artık anasının yanına gitmek ister, yaşlı adam annesine iki somun ekmek hediye eder. Arkadaşı ile at sırtında kestirme orman yolunda giderken önlerine girdaplı ırmak çıkar. Tam önce kendini atacaktı ki, yaşlı adamın öğünü hatırladı durdu, yanındaki arkadaşı devam etti ama kayboldu, önce çok basit bulduğu bu öğüdü şu an onun hayatını kurtarmıştı. Paradan daha değerliydi yaşaması, önce yaşlı adama kızdığı için üzüldü, yoluna devam etti, hakkını helal etti. Arkadaşlarla gece yol kenarında konakladılar. İçlerinden biri çok aç olduğunu söyledi. Adam çantasındaki ekmeği çıkaracağı sırada, öğüdü aklına gelir vazgeçer. ‘Üç kuruşluk ekmeği sahibine götüreyim hıyanetlik etmeyim’ der, yoluna yine devam eder. Bu kez önlerini hırsızlar keser. Herkesin nesi var, nesi yok her şeylerini alırlar, bunda para olmayınca bir güzel dövüp öyle gönderirler. Anasının yanına parasız gelir. ‘Annesi üç yıl hiç mi kazanmadın diye sorunca: ‘Kazansaydım diğer kazananlar gibi hepsini çaldıracaktım, iyi ki kazanmamışım’ diye teselli olur. Anasının aç olduğunu söyleyince çantadaki ekmeği çıkarıp böler, ekmeğin içinden altınlar dökülür. İkinci ekmeği de böler, ondanda altınlar dökülür. Yaşlı adama üç yılını helal eder, onun ne kadar büyük bir alim olduğunu anlar. Akıl yoksa paranın da hiçbir değerinin olmadığını öğrenmiş olur. Altınlarla kendine tarla, çiftlik aldı, köyünün ağası oldu. Evlenme zamanı geldi de geçti, sonunda iyi bir evlilik yaptı ve 4 yaşına gelen oğlu oldu. Eşini o güne kadar hiçbir yere göndermedi. Akrabaların çok ısrarı karşısında bir geceliğine köyüne gönderdi. Arkasından takibe başladı. Eşi bir köşede oturup düğün izliyordu. Oradan geçen yaşlı bir kadına, ‘Şu kadın kimdir, onu benimle bir gecelik yatırır mısın, sana çok altın veririm’ sözünü duyan yaşlı kadın hemen kabul eder. Gece uyurken karısının odasına gizli girer. Yüzü gözü kapalı tanınmaz. Kadın bağırır adamın kocası olduğunu bilmez, onu kovar. Adam karısının yanından oğlunu kaçırır. Kadın isyan eder, eşine nasıl anlatacağını bilemez. Tanıdık yaşlı kadın yalan bulur, gece evde yangın çıktı, oğlan öldü, diyelim. Herkes kabul eder bu fikri. Adama ‘oğlun öldü’ denir, adam oğlunu çıkarıp gösterir oradaki yalancıları kovar, bir daha da gitmediği yere eşini de göndermez. Büyüklerin öğütleri her zaman boşa söylenmemiştir. Büyük sözü dinlemede mutlaka bir hikmet vardır. Saygılar…