Bu pazar da sizler için kıssadan hisse çıkaracağımız bir hikâyemiz var. Keyifle okumanızı dilerim.

Ülkenin birinde kıtlık vardı. Herkesten önce de günlük geçimini sağlayan hamallar açlık çekiyordu. İçinde ekmek piştiği, sokağa kadar yayılan kokudan belli olan bir evin kapısından seslendi hamalın biri:

“Allah rızası için birazcık ekmek. Günlerdir lokma girmedi ağzımdan.”

Tandırın başındaki kadın taze ekmekleri kızına uzattı, "Ver şu adama" dedi. Kızcağız ekmekleri güzelce katlayıp verdi aç hamala.

Hamalın sevincine sınır yoktu. Kim bilir kaç günlük açlığını giderecekti? Tam bu sırada karşıdan gelen birinin sert ikazı durdurdu onu:

“Çabuk söyle, bu ekmeği hangi evden aldın?

Geriye bakıp eliyle işaret etti:

“İşte şu evden.”

Adam kızgın şekilde salladı başını:

“Yanılmamışım, böyle zamanda başka kimin evinden alınabilir ekmek?” diyerek eve doğru ilerledi.

Kapıyı açar açmaz da sordu:

“Kim verdi ekmeği hamala?”

Hanımı korkudan kızını gösterdi. Belki kızına acır, bir şey yapmaz diye düşünmüştü. Hâlbuki adamın şükürsüzlük ve cimrilik içine işlemişti. Elindeki sopayı hızla havaya kaldırdı, kızının ekmek veren eline öyle bir indirdi ki bilek zedelenip burkuldu, el çarpık kaldı. Söyleniyordu kendi kendine:

“Ben herkese ekmek versem bu evde ekmek kalır mı?” diye.

Hâlbuki nimet şükür isterdi. Şükürsüzlük nimetin gitmesine sebepti. Nitekim bu şükürsüzlüğün akıbeti de öyle olacaktı. Kısa bir sürede işleri bozuldu, bir ara o hale geldi ki, evine ekmek alamaz duruma düştü. Kızına seslendi bir akşam: “Artık benden ümidinizi kesin. Çünkü bu akşam ekmek alacak kadar da olsa elime para geçmedi. Çarşıya in, ekmek parası iste.”

Kızı çarşıya indi, utana sıkıla sattıkları dükkânın karşısına geçerek bir tanıdık görürüm diye beklemeye başladı. Kendisini gören dükkândaki adam hemen yanına gelerek:

“Sen masum birine benziyorsun, ne bekliyorsun burada?” diye sordu. O da anlatmıştı gerçek durumu:

Ekmek alacak paramız kalmadı, bir tanıdıktan ekmek parası istemek üzere bekliyorum burada.”

Hemen elini cebine attı adam. Hatırı sayılır bir miktar parayı uzatarak “Al” dedi. “Ben de nimetin şükrünü eda etmiş olurum böylece.”

Kız elinin birini arkasına saklamış, ötekiyle parayı alırken adamın dikkatin çekti bu saklayış.

“Elinde bir yara bere varsa tedavi ettireyim, niçin saklıyorsun? Allah (c.c.) bana nimet verdi, şükrünü eda etmek için iyilik yapmam gerek” dedi.

Kızcağız önce açıklamak istememişse de adamın ısrarı üzerine anlattı elinin durumunu:

“Ben bir yoksul hamala ekmek vermiştim. Babam yolda rastlayıp sormuş, o da evi gösterip 'İşte oradan aldım' demiş. Babam eve gelince elindeki sopayla ekmek veren elime öylesine bir darbe indirdi ki, elim böylece çarpık kaldı. Göstermekten utanır oldum. Bu yüzden de evde kaldım.”

Bu açıklamayı dinleyen adam bağırmaya başladı:

“Komşular! Çabuk buraya gelin, ben hayalimdeki altın kalpli kızı buldum, hayat arkadaşım işte karşımda, siz de şahit olun” diyerek başladı anlatmaya:

“Ekmeği isteyen fakir bendim. Ben o gün bir hamaldım. Demek ki elinin çarpık kalmasına ben sebep olmuşum. Hem sebep olayım hem de seni bu halinle baş başa bırakayım. Buna Allah (c.c.) razı olmaz. Seni görünce içimden bir sevgi selinin koptuğunu anladım, bana ekmek veren kıza ne kadar da benziyor diye düşünmüştüm. Baban şükürsüzlük ettiğinden Allah onun dükkânını ve mallarını elinden alıp bana nasip eyledi. Şimdi ise imtihan sırası bana geldi, ben de aynı şükürsüzlüğe düşmek istemem. Haydi gel, nikahımızı yaptırıp birlikte babanı sıkıntıdan kurtaralım…”

Hikayede görüldüğü gibi... Kesinlikle her halimize şükretmeliyiz. Bize verilen nimetlerin kıymetini bilmemiz ve imkanlarımız çerçevesinde paylaşmamız gerekir. Paylaştıkça çoğalacağını unutmayalım.

Cimrilikten uzak, cömertliğe yakın, israftan uzak, tutumluya yakın olmamız gerekiyor.

Fakirin hakkını da vermemiz gerek. En başta varsa eğer kendi yakınlarımızınkini.

Allah (c.c.) malın da, mülkün de, evladın da, işin de, aşın da hayırlısını versin.

Paylaşmak güzeldir... Paylaşırsam malım azalır diyenler, yanlış düşünürsünüz, deneyin görün...