Erkek sokakta yürürken eşinin elinden tutamazdı, ayıptı. Eski dönem geleneklerimize göre, adam önde gider, kadın iki adım arkasından yürürdü.

Bu alışkanlığın altında yatan asıl sebep, vatanımızın girdiği savaşlarda (Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı) kaybettiği erkeklerimizin bıraktığı dul kadınlar, öksüz evlatlar yüzünden; ailesi olan erkek, savaşta kocasını kaybetmiş dul kadına gösteriş yapar gibi olmayalım, onu üzmeyelim düşüncesiyle, eşleriyle yan yana, el ele yürümezlerdi. Aynı düşünce ile de yetim çocuklar, baba özlemi duymasınlar, üzülmesinler diye kendi çocukları ile aralarında mesafeli olur, kimsenin yanında onları sevmez, aksine öksüz çocuğa daha çok değer verilir sahip çıkılırdı.

İşte bizim asıl insanımız böyle bir zihniyete sahip, ince zarif düşünceli insanlarmış. Komşusunun acısını kendi acısı kabul etmiş, yetim çocukların acılarını kendi evlatlarına da yaşatmışlar, yaralar ortaklaşa paylaşılmış, birlik beraberlik bozulmamış, bütün acıların üstesinden el ele vererek gelinmiş.

Aynı gelenekte dışarıda yemek de ayıptı. Aç olan, özenen olur düşüncesi vardı. Şimdiki gibi istediğini, başkalarının gözünün içine bakarak yemezdi. En fazla çocuklar kapısının önünde salçalı ekmek ya da yavan ekmek yerdi.

Komşu da pişer bize de düşer vardı. Göz hakkı bilinir, lokma, gözleme kazanda kaynayan salça, haşlanan mısır, fırından çıkmış bazlama, ekmek koktu diye mutlaka yakın kapı komşuya verilirdi.

Şimdiki gibi zihniyet -ben yapıyorsam o da alsın yapsın, özenmesin düşüncesi yoktu. Evlerimizdeki televizyonlar başlı başına özenti kaynağı.

Alan var, alamayan var, olan var, olmayan var diye kimse kimseyi düşünmüyor. Sürekli gıda reklamı moda. Eskiden esnaf da mahalle dışında olurdu. Çoluk çocuğun gözünün önünde her şey iç içe karışmış. Adım başı dönercisi, hamburgeri, pizzacısı vs. Nereden nerelere geldik böyle. Parası olan alsın, olmayan baksın yansın.

Senin atan ayıp olur diye eşini dışlamış, evladını sevmemiş ince derin düşünmüş. Sen de onda birini bile düşünecek, öyle yapacaksın diye bir kural mı bırakmış. Geldiğimiz son nokta bu.

Saygılar…