Son yıllarda hastanelere başvuran hastalardaki artışın sebebinin hastaların dertlerine çare bulamadıklarından kaynaklandığını nihayet anladı birileri.

Ama performansa dayalı sistem getirip, buna göre de ödüllendirme yoluna, yani “parça başı” sisteme giderseniz olacağı buydu.

Zira burada “ne kadar performans o kadar köfte”, yani zamana karşı bir uygulama benimsenince beklenen sonuç da ortaya çıkmıştır.

Performans sisteminde “parça başı” değerlendirme esas alınınca, hekimler nitelik konusunda ister istemez ödün vermek zorunda bırakıldılar.

Önceki yazımızda bundan dolayı hastalar derdine çare bulamamaya başlayınca hekim hekim dolaşmaya başladıklarını belirtmiştik.

Oysa her şeyden önce sağlıkta asıl önemli olan sayı değil, nitelik olduğunu nihayet birileri idrak edebildi ki farklı arayışlara girildi.

Neymiş?

Bu defa performans kriteri sayı değil, nitelik olacakmış.

Ancak bu da yanlış ve eksik bir yaklaşımdır ve başarılı olma bir tarafa işleri daha da içinden çıkılmaz hale sokacaktır.

Bu yanlış uygulamayı sil baştan ele alacaklarına yamalı bohça gibi deneme yanılma yöntemiyle çözüm arayışına gidilmekte.

Ve bu zihniyetle sistem battıkça da batmaya mahkum olacaktır.

Olan da hastalara ve ceplerinden çıkan fuzuli paraya olmaya devam edecek.

Sağlıkta performans sisteminin ne kadar hatalı olduğunun ortaya çıkmasından öte asıl hata popülizm uğruna sağlık çalışanlarının adeta hasta ve yakınlarının önüne atılması olmuştur.

Bu popülist yaklaşımdan dolayı OECD ülkeleri içinde MR ve benzeri maliyetli tahliller yaptırma konusunda ilk sıradayız.

Çünkü hasta, hekimin düşünce ve önerileri doğrultusunda değil, kendi istekleri doğrultusunda tahlil ve ilaç yazmak zorunda bırakılıyor hekimler.

Ayrıca isteklerini yerine getiren hekim iyi, bizim gibi getirmeyen kötü oluyor.

Çünkü yapmadığı takdirde hekimler tehdit, küfür, hatta şiddete varan yaklaşımların dışında, şikayet ve soruşturma baskısıyla baş başa kalmakta.

Çünkü idareciler de aynı popülizm baskısından dolayı en küçük şikayette bile sağlıkçılardan ortaokul öğrencisi gibi savunma istemekte.

Bundan dolayı sağlık çalışanları bu tür sorunlarla uğraşmaktansa hastaların isteklerini yerine getirmekteler.

Bundan dolayı son günlerde gündemde olan antibiyotik kullanımından önce “Beta” test uygulaması da başarısız olup, hezeyandan öte geçemeyecektir. 

Bir de güya anlaşmalı özel hastaneler konusu var ki tam bir rezalet.

Çözüm? Çözüm önerileri konusunda ayrıntılara girecek değiliz. Burada sadece prensipler hakkında satır başları ile önerilerde bulunalım.

Sağlıkta ciddi reform şart.

Ancak öncelikle görev başına liyakatli ve donanımlı kişiler getirilmeli.

Çalışmalar ve planlamalar bilimsel veriler doğrultusunda yapılmalı, birilerin aklına estiği gibi “deneme yanılma” yöntemiyle değil.

Burada hekim ve sağlık çalışanı merkezli uygulamalar benimsenmeli.

Burada hastayı memnun edeceğim diye personel bunların önüne atılmamalı. 

Yoksa alacağın hizmet kalitesi de bu kadar olur.

Her şeyden öte de personele saygı her şeyden önce gelmeli.

Personel görev yerinde ne kadar mutlu olursa o kadar verimli olur.

Dünyada önde gelen bütün kurum, kuruluş ve şirketlerde başarıların arkasında hep aynı şey göze batmakta.

Bunların istisnasız hepsi, başarıların sebebi olarak öncelikle bünyelerinde çalışan personele verdikleri öneme vurgu yapmışlardır.

En başarılı yönetici ve kurumlar önce personel diyenlerdir.

Birileri anlamalı ki, gösterdiğiniz saygı kadar saygı alırsınız.

Çünkü hasta her zaman haklı değildir. 

Hasta haklı olduğu zaman haklıdır.