Davranışlarla hissettirilen kelimelerle değiştirilemez. Davranışlarla hissettirdiğin düşünce ve sözlerinden farklıysa,  ne düşündüğünün, ne söylediğinin ne önemi var?

Aynı fotoğrafa bakan iki insan farklı şeyleri görebilir, aynı kelimeleri duyan iki insan da kelimelere farklı anlam yükleyebilir. Bu da farklı insanların olayları farklı algılayabileceğinin bir sonucudur.

Peki, algılarımızı belirleyen nedir? Algılarımıza şekil veren içinde büyüdüğümüz aile, etkileşim içerisinde olduğumuz yakın çevre, okul, öğretmenler, kısacası içerisinde yaşadığımız toplumun kültürüdür.

Gerçekleşen olay ile algılanan şey farklı olabilir. İnsan yalnız algıladığı kadarını bilebilir. Çünkü ancak algıladığı olaylara anlam verebilir. Olaya anlam yükleyen benim, benim algı düzeyim. Yani asıl olan algıdır ve o anlamlıdır. Olayın anlamı, gerçekliği, ya da oluşu bir anlam ifade etmez.

Algı ortam ve düzlemle dışarıdan gözlenemez. Ortamdan algıladıklarımızı sinir sistemi vasıtasıyla zihinde daha önceki deneyimlerimizle karşılaştırır, analiz ve sentezler yapar ve bir sonuca varırız. Algılama davranışlara da yansır. Olumlu bir anlam veriyorsa tebessüm eder, olumsuz anlam veriyorsa da suratımızı asar tepkimizi bu şekilde ortaya koyarız.

Ancak insanlar birçok nedenden dolayı algılarına uymayan davranışlarda bulunabilirler. Dışlanma, aşağılanma, işini kaybetme, istediğini elde edememe gibi sebeplerden dolayı sessiz kalabilirler.

İnsan ilişkilerinde muhatabımıza değersizlik, dışlanmışlık duygusu hissettirdiğimizde içten içe kinlenmenin zemin hazırlamış oluruz.

Olumsuz algıya örnek oluşturacak olaylardan birin yakın zaman önce bir tanıdığımda dinledim. “Çalıştığım iş yerinde müdür bey benim hazırladığımdan emin olduğu bir evrakı almak üzere odaya geldi. Şefi sordu, dışarıda olduğunu söyledim. Bir şey demeden odadan çıktı. Az sonra şef geldi, müdür beyin evrakı istediğini söyleyerek benden alıp götürdü. Müdür bey evrakı benden de isteyebilirdi, istemedi. Bu çok ağırıma gitti, kendimi orada gereksiz gördüm.” Olaydan sonra iş yerinde isteyerek çalışmadığını söyledi.

 

Bir öğretmen arkadaşım, “Yönetmelik gereği okula gitmemem gerektiği halde okula çağırıldım. O gün KOVİT -19’a yakalandım. Durum ağırlaştı, hastaneye yattım on gün kadar yoğun bakımda kaldım. Okul müdürü arayıp ‘Geçmiş olsun’ demedi. O okulda çalışmayı asla düşünmüyorum. Kendimi çok yalnız hissettim.” Mesleğinde çok başarılı ve mesleğini çok seven o öğretmen öğretim yılı sonunda emekliliğini istedi.

Bir gazetenin yayın yönetmeni, ismini vermediği bir siyasi parti Bursa İl Başkanının oturdukları masaya geldiğini, oradaki herkesle tokalaştığını ve kendisiyle tokalaşmadığını söyledi. “Aramızda herhangi bir olumsuzluk da yaşanmamıştı, bu duruma çok bozuldum” dedi.

Söylenen sözler ve eylemlerin hiçbir önemi yok, önemli olan karşımızdakine hissettirdiklerimizdir! İyi hissettirdiğimiz her insan bizimle yakın ilişki kurar yanımızda yer alırken, kötü hissettirdiğiniz her insan zaman içerisinde bizden uzaklaşır, bizden kopar rakip saflarda yer alabilir.

İnsan ilişkilerinde olumlu algı oluşturmanın ön şartı karşımızdakinin göğsündeki görünmez levhayı okuyabilmektir. Orada, “Kendimi mühim hissettirmemi sağla!” yazar. O levhayı okuduğumuz her insanla sonsuza kadar kopmayacak sağlıklı duygusal bağlar kurarız.