Faiz inerken döviz yükseliyor, TL, gelişmekte olan ülkeler para birimleri arasında en çok değer kaybeden para birimi oluyor. Fiyatlar yükseliyor, alım gücü düşüyor, gün be gün yoksullaşıyoruz…

“Faiz sebep, enflasyon sonuç!” “Doların 20 yılda 6 kat artması nasıl bir kazanımdır? Doların değeri ile ilgili Japonya bir mukayese yapıyor mu?” 2021 yılında Japon Yeni  % 8, TL % 49 değer kaybetmiş olduğundan habersiz sanırım. “Doların alıcısı çıkmazsa, kimse dolar almazsa dolar düşer!”…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin gurup konuşmalarında sürekli “Bay Kemal!” çıkışı, Kılıçtaroğlu’nun “helalleşme” açıklamasına yönelik gösterilen video. Akşener’i kastederek  “O kadın!”, “Bunların suyu ısındı!” sözleri. Dışlama, ötekileştirme, şeytanlaştırma…

İktidar ve yandaş medya dövizdeki yükselişi, ekonomi yönetiminin başarısızlığı yerine emperyal güçlerin darbe girişimi olarak pazarlıyor.  “Finansal darbeciler bize döviz ve faiz gücüyle diz çöktürmek istiyorlar!” diyenleri de görüyoruz.  Az da olsa bazı çevreler ne yazık ki bu söylemlere itibar ediyor.

Bütün bu çabalar halkın gerçek gündemini, hayat pahalılığını, açlık sınırının altında kalan asgari ücreti, rekor kıran işsizlik rakamlarını perdelemeye gayreti.  

Söylemler iktisadi hayattaki gerçeklerle örtüşmüyor. İktidar bunun farkında ve bilinçli olarak yapıyor. Ana akım medya maksatlı haberler, yorumlar ve televizyon programlarıyla bu algıya hizmet ediyor. “Yalan söyle, küçük de olsa ısrar et.” Algı oluşturmada etkili bir yöntem.

Dünyayı nasıl görür, nasıl algılarız? Olduğu gibi mi, olduğumuz gibi mi? Peki, hayatımızı kısıtlayan bildiklerimiz mi, bilmediklerimiz mi?

Dünyayı olduğu gibi gördüğümüz düşüncesi hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır. Bizim gördüklerimiz bizim gerçeğimizdir. Çevremizde olup bitenleri duyu organlarımız kanalıyla alan biz, andan önceki bilgilerimizi referans alıp sentezleyen biz, karar veren yine biz.

Hayatımızı kısıtlayan da bildiklerimiz değil bilmediklerimizdir. Bilmediklerimizin hayatımızı ne kadar kısıtladığını fak edene kadar da öğrenmeye istekli olmayız. Ta ki bizi nelerden yoksun bıraktığını fark edene kadar.

Otuz yıl önce cep telefonu ya da internetin hayatımızdaki yerini ve önemini bilmiyorduk. Hayatımız için gerekli olduğunun da farkında değildik. Bu gün cep telefonsuz veya internetsiz bir hayat düşünebiliyor musunuz?

 

Çok iyi bir oyununun oynandığı tiyatro sahnesi düşünün. Sahne siyah olarak hazırlanmış, oyun başlarken salonun ışıkları söndürüldü ve sahne karanlık. Neyi görebilirsiniz? Olup bitenleri fark etmeniz mümkün mü? Elbette ki hayır! Peki, oyunu sahneleye koyan, yöneten ekip ne yapmak istediğinin farkında mı? Elbette, farkında olmaması düşünülebilir mi? Burada bir ayrıntıyı gözden kaçırmamak gerekir. Bu sahnede size ne gösterilmek isteniyorsa onu görüyorsunuz! Işığın olmadığı yerde olup bitenden haberiniz yok. Sahne gerisinde olup bitenden haberiniz yok. Dolayısıyla siz bütünü değil sadece gösterileni fark ediyorsunuz. Oyun kurucularının da amacı bu zaten.

Bunu çok iyi bilen algı yönlendiriciler ve manipülatörler hedef kitleye neyi göstermeye neyi fark ettirmeye çalışacaklardır? Uyandığımızda işin işten geçmemesi için nelere dikkat etmeliyiz? Bilinçli olarak neden uyutulmak isteriz?

Medya kanalların algı oluşturmadaki etkisini, iktidarın da medya kanalları üzerindeki kontrolünü göz ardı edemeyiz. Muhalefet partilerinin medya gücünden faydalanma çabaları önümüzdeki süreçte yeterli olmayacaktır. İnsanlara ulaşıp bağ kurmanın en etkili yolunu bire bir iletişimi ön planda tutmaları sonuç almalarını sağlayacaktır.