Bu cuma günü sizlere Kur’ân-ı Kerim’in 9.suresi olan Tevbe suresinin 101 ila 106 âyetlerinin mealini aktaracağım.   

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

101. Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.

102. Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. (Tevbe ederlerse) umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

103. Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.

104. Allah’ın, kullarının tevbesini kabul edeceğini, sadakaları geri çevirmeyeceğini ve Allah’ın tevbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâla bilmezler mi?

105. De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Resûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.

106. (Sefere katılmayanlardan) diğer bir gurup da Allah’ın emrine bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder veya tevbelerini kabul eder. Allah çok bilendir, hikmet sahibidir.

Müfessirler, 101 ayette, Bir takım münafıklar iki yüzlülükte o derece maharet kazanmışlardı ki, keskin zekâ ve ferasetine rağmen Peygamber (s.a.), onların münafık olduklarını sezemiyordu. Ancak Allah’tan bir vahiy gelirse o zaman durumlarını anlıyordu. Çünkü münafıklar, kendilerine gelebilecek en ufak tenkit noktalarını biliyor ve ona göre davranıyorlardı.

102. âyette, Tebük seferinden geri kalan bir grup, hatalarını anlayıp pişman olduktan sonra, kendilerini caminin direklerine bağladılar ve Allah Resûlü çözmedikçe kendilerini çözmeyeceklerine yemin ettiler. Resûlullah (s.a.) seferden döndükten sonra onların durumunu öğrenince, buyurdu ki: Haklarında emir alıncaya kadar ben de onları çözmeyeceğime yemin ederim. Sonra bu âyet inince onları çözdü.

106. âyette,  Allah Teâlâ savaştan geri kalanları üç gruba ayırdı:

1- Münafıklığı kendilerine huy edinenler.

2- Günahlarını itiraf ettikten sonra tevbe edip üzüntülerini açıklayan ve bu uğurda mallarını feda edenler.

3- Ne itiraf, ne de tevbe edenlerdir ki bunlar hakkında 118. âyet nâzil olmuştur.

Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasanız diye size öğüt veriyor.(Nahl/90)

Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) bir kudsi hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Üç kimse, kıyamet gününde beni karşısında bulacaktır: Benim adımı kullanarak haksızlık eden; hür bir insanı satıp parasını yiyen; bir işçiyi çalıştırıp da ona ücretini vermeyen!"

Ya Rabbi! Şifa zehirdir, zehir şifadır. Şifayı zehreyleyen, zehri şifa eyleyen sensin Ya Rabbi.

Ya Rabbi! Hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara eda, sıkıntıda olanlara da ferahlık ver Ya Rabbi.

Ya Rabbi! Devletimizi, milletimizi, ordumuzu, askerimizi, polisimizi ve sağlık çalışanlarımızı muhafaza ve muzaffer eyle ya Rabbim.

Ya Rabbi! Sana açılan elleri, sana yönelen gönülleri, sana yalvaran dilleri boş çevirme Ya Rabbi.

Hayırlı cumalar diliyorum.

Selam ve dua ile...