Ben inanırım. İnsan yürekten bir şeyi çok isterse mutlaka isteğine kavuşur, fikrindeyim. Ramazan ayında geç saatlere kadar oturmakta olunca televizyon kanallarını sürekli kontrol etmekteydim. Kanalın birinde Aziz Mahmud Efendi Hz.nin hayatını anlatan bir film vardı. İlgiyle izledim. Bursa kadısı olan Mahmud efendiye bir kadın gelip eşini şikayette bulunur. ‘Kurban bayramına yakın ortadan kayboldu, altı gün sonra gelip hacdan geldiğini söyledi, bu yalancı adamdan boşanmak istiyorum’ der. Kadı, adamı karşısına alıp sorar. Adam da doğru söylediğini, Eskici Mehmet Dede ile birlikte gittiğini söyler. Hatta gelmekte olan Bursalı hacılara getirmeleri için hediyeler emanet ettiğini söyler. Kadı adamın söylediklerine inanmaz, ‘hala yalan söylüyorsun’ deyince adam da ‘Kadı efendi! Şeytan bir anda bütün dünyayı dolaşıyor da, Allah dostu olan bir kul, niçin bir anda kâbeye gidemesin? Deyince, kadının bu söz aklına takılır. Bursalı hacıların dönüşünü bekler. Gelen hacıların hepsi, adamı gördüklerini, kendilerine emanet hediyeler verdiğini söylerler. Kadı davayı iptal eder. Eskici dedenin yanına gider. Eskici Mehmet Dede, ‘Kadı efendi, nasibiniz bende değil, Muhammed üftâde Hz.dedir’ diyerek onun yanına gönderir. Üftâde Hz.nin yanına giden Kadıya, nefsinin ve kibrinin yok olması için üç şart koşar. Kadılığı bırakması, elindeki bütün malı mülkü fakirlere dağıtması, üzerindeki Kadı kaftanı ile Bursa sokaklarında ciğer satmasını ister. Önce utanır, nefsi ile ara sıra zıt düşse de, sonunda Üftâde Hz.nin öğrencisi olur ve onun işlerini görmeye başlar. Bir kış günü, sabah namazına kalkan hocasının suyunu ısıtmaya vakit bulamaz, üzülerek hocasının abdest suyunu döker. Dökülen sudan kaynar dumanlar çıkar. Hocası, ‘bu su odun ateşi ile değil, gönül ateşi ile ısınmış, sen artık oldun, padişahlar rikâbında(arkanda) yürüsün!’ diye dua da bulunur. Hocasının ölümü ile İstanbul’a yerleşir. Üsküdar’da kurduğu dergah irfan mektebi haline gelir. 3.Murat Han, 1.Ahmed Han, 2. Genç Osman Han ve 4.Murat Han, Hüdâyi Hz.nin yakın irşâdına mazhar oldular. Ölmeden önce Aziz Mahmud Hüdâyi Hz.nin yaptığı Dua, ‘Yarabbi kıyamete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip ruhumuza Fâtiha okuyanlar bizimdir. Bize mensup olanlar, denizde boğulmasınlar, âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler, imanlarını kurtarmadıkça ölmesinler. Öleceklerini bilsinler ve haber versinler ve de ölümleri denizde boğularak olmasın’, diye duada bulunur. Bu dua beni o kadar etkiledi ki, izlediğim film bitti aklımdan etkisi gitmedi. ‘Rabbim ne olur bende ziyaret edebileyim ettiği o güzel duadan nasibimi alayım’ diye, içimden büyük bir istekte bulundum. Bir yanım da ‘benim eşim türbe ziyaretini sevmez, o sevse götürmek istese, adres bilmiyoruz, yol yordam bilmeden nasıl gideriz ki diye kendimle konuşuyordum. O zaman cep telefonu ve yolu tarif eden teknoloji navigasyon yoktu. 10 gün sonra İstanbul’a bayram ziyaretine gittik. Eşimin sevip saydığı, Rahmetli hacı akrabası vardı. ‘Sizi bugün güzel bir yere gezmeye götüreceğim. Benim misafirimsiniz’ diye ısrar etti. Zeytinburnundan kalkıp, Üsküdar’a gittik. Eşim ara sıra bana şikayette bulundu biraz daha gitsek, Bursa’ya evimize döneceğiz nasıl yere getiriyor bu bizi diye içten içe isyandaydı. Sonunda gideceğimiz yere geldik. Kapıdan içeri girmeden, kapının yanındaki taş duvarda yazılı duayı okudum. O ana kadar gittiğimiz yer hakkında bir bilgim yoktu. Ben Ramazan gecesi ettiğim duayı unutmuştum, ama Rabbim ve o mübarek unutmamıştı. O hacıyı vesile ederek beni yanına davet etti, istediğimi yerine getirdi, beni duasına mazhar kıldı. O anda gözlerimden sevinç mutluluk yaşları döküldü. Ömrümde yaşadığım en büyük mucizedir. Hiç umudumun olmadığı, gerçekleşmesine inanmadığım isteğim bir anda oldu. Hayatta yaşanacak bütün güzelliklerin, mucize gibi art arda gerçekleşmesini umut ederek, sağlıklı huzurla kalın. Saygılar…