Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası’nda Türkiye 5 altın ve 2 bronz ile zirveye çıktı ve göğsümüzü kabarttı. Arka arkaya düzenlenen madalya seremonileriyle İstiklal Marşımızı dünyaya ezberlettik. Kimilerine göre oldukça sert bir spor olarak görülen, hatta spor olarak dahi görülmeyen bu alanda kadınların başarısı hakikaten dikkate değer. Boks yeni bir spor değil. İlk boks maçı 1698 yılında Londra Kraliyet Tiyatrosunda yapılmış ve izleyenler tarafından öylesine beğenilmiş ki arkası gelmiş. Boks bir denge işi, öyle yumruk savurmakla ve %100 kuvvetle alakalı değil. Savunma, kendini dinleme, rakibini çözme ve yapacağı hamleyi önceden sezme gibi birçok şeyi “aynı anda” yapman gerekiyor. Bunları aynı anda yapabilmen için zeki ve çevik olman gerekiyor. Bu ikisini yanına bir de etik-ahlak kavramlarını koyarsanız, karşınıza spor çıkıveriyor işte. Herkes her sporu sevmeyebilir. Amerikan futbolu, ilgili coğrafyalar için vazgeçilmez bir tutku. Dolayısıyla biz dönelim altın madalyalarımıza. Hangisinden başlayayım bilemiyorum. Buse Naz Çakıroğlu, Ayşe Çağırır, Buse Naz Sürmeneli, Hatice Akbaş, Şennur Demir. Buse Naz Çakıroğlu olimpiyatta ıskaladığı şampiyonluğu burada kazanarak maç bitiminde de işaret ettiği gibi ben buradayım diyordu. Hatice Akbaş henüz 21 yaşında Dünya Şampiyonu oldu. Akranları muhtemelen meşhur kahve dükkanlarında kahve içerken o ağır antrenmanlar altında eziliyordu adeta. Şennur Demir ise kariyerine geç başlasa da 39 yaşında Dünya Şampiyonu oldu. Buse Naz Sürmeneli ise bana göre kadın boksunun “Ronaldo” su. Sıklet değiştirmiş olmasına rağmen, başarısından bir şey kaybetmemiş. Bilgisayar oyununda “level” geçmiş çocuk gibi çok rahat ve sıradan anlatıyordu sıklet değiştirişini. Halbuki güce dayalı sporlarda sıklet değişimi çok zordur bunu herkes bilir.

Spor işi biraz da pazarlama işidir. Hele ki amatör branşlarda bu çok daha öne çıkar zira transfer yapma gibi bir durumun söz konusu değil. Bu kısmını da iyi yöneten ve Türkiye’nin sempatisini de kazanmayı başaran bir sporcumuz Busenaz. Ancak bu köşeden boks köşesindeki Busenaz Sürmeneli’ye bir mesajım olacak. En büyük hayranlarından biriyim. Dünya Boks Şampiyonası’nın başlayacağını öğrenir öğrenmez Busenaz Sürmeneli’nin olimpiyat şampiyonluğu sonrası neler yapacağını merak etmeye başladım. Muhtemelen Dünya Kadın Boksu otoriteleri de bunu mutlaka düşünmüştür. Lafı getireceğim nokta şu: Maç esnasında seyircileri coşturmak adına yapmış olduğu el kol hareketlerinin dozunu biraz ayarlaması lazım. Maç sonrası kolbastısı için denecek tek bir kelime yok. Süperdi. Ancak maç esnasındaki “ben bu maçı kazandım birazdan demir yumruğum geliyor” minvalindeki hareketler dünya çapında ünlü bir sporcu için amatörceydi. Benzeri hareketler bir anda korkunç bir prestij kaybına sebebiyet verebilir.

Rakiplere “Mayıs Sıkıntısı” yaşattığımız bir diğer branş basketboldu. Anadolu Efes’in Avrupa’nın basketbolda ikinci defa “zirvede” olması, bu işin tesadüfi olmadığını, büyük emekler ve planlamalar sonucunda ulaşıldığını da gösteriyordu. Ergin Ataman ve Tuncay Özilhan’ın maç sonu birbirlerine can havliyle sarılması bunu çok net gösteriyor.  Tüm bunların yanında, dünyada 100’den fazla ülkenin naklen yayınladığı bir maçın bir tarafının Türk takımı olması, ülkemiz açısından parayla ölçülemeyecek kadar önemli bir reklam kampanyasıydı.

Basketbol zamanın tam manasıyla durduğu bir spor dalıdır. Bazen maçın bitimine 5 saniye kalmıştır ama 15-20 dakika oynandığına şahit olursunuz. Üç sayı çizgisinin ötesinden atılan şutla havada süzülen topun 1 saniyelik istikametini gözlemlemek için vakit bir türlü geçmek bilmez. Anadolu Efes’in dörtlü final maçlarında da bazı anlar bitmek bilmedi.

Son olarak pek çok arkadaşım, sahadaki oyuncuların çoğunun yabancı olmasından dolayı basketbolu eleştirir. Ancak ben öyle düşünmüyorum. Evrensel olmak böyle bir şey. Aydın Örs ile başlayan süreçte Ergin Ataman’ın Avrupa’ya gidişi, NBA’e ve gönderdiğimiz basketbolcularımızın her biri bu süreçlerden geçti. Ben Bursa’lı bir spor yazarı olarak Frutti Ekstra Bursaspor’u da şampiyon ilan ediyor ve rakiplerin Mayıs Sıkıntısına dahil ediyorum zira konulan hedeflerin üzerine çıkmış ve büyük bir iş başarmıştı onlar da. “Mayıs Sıkıntısı” lafı bana yabancı gelmedi diyenlere: Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği bir filmdir.