Örgütlerin varolma sebebi onların destekçileridir.

Herhangi bir örgütün ayakta kalabilmesi için bu desteğin devam etmesine ihtiyacı vardır.

Her örgüt de bu desteği muhafaza etmek ve bunun ötesinde bu desteği arttırmak için gayret eder.

Ve ancak bunu başarabilenler ayakta kalıp varlığını devam ettirebilirler.

Bu durum özellikle siyasi partiler için geçerlidir.

Özellikle iktidara gelen bir parti orada kalabilmek için çok daha fazlasını yapmak zorundadır.

Tarihe bakıldığında uzun süreli iktidarlar zaman içinde bilerek veya bilmeyerek hep kendilerine destekçiden öte taraftar kitlesi yarattıkları görülür.

Ancak taraf olan bir yerde karşı taraf da var demektir.

Siyaseti taraftarlık boyutuna taşımak kaçınılmaz olarak kutuplaştırmayı da beraberinde getirir.

Bu kutuplaşma kısa vadede bunu yapana getirisi olsa da orta ve uzun vadede aleyhine dönmesi kaçınılmazdır.

Gezi olaylarından sonra biz de buna dikkat çekmeye çalışmıştık.

Eninde sonunda bu kutuplaştırmanın ters tepeceğini anlatmak istemiştik.

Zira siz kendi saflarınızı konsolide etme adına karşı tarafı rencide ederek ötekileştirme yolunu seçerseniz bu karşı tarafı geri dönmemek üzere kaybedersiniz.

Ve bu yaklaşımın tehlikeli ve çift taraflı keskin bıçak olan tarafı da şudur:

Kendinizi sadece kendi tarafınızda olanlara esir edersiniz.

Bunları yanınızda tutmak için bir dediğini iki etmemeye başlarsınız.

Ancak bu durumlar eninde sonunda işleri yozlaşmaya götürür.

Ama o kitleye bir defa kendinizi mahkum etiğinizde kolay kolay da onları küstürmemek için müdahale edemezsiniz ve taviz verdikçe vermek zorunda kalırsınız.

Bu taviz verdikleriniz de "Biz yaptık oldu" modunda işleri yürütmeye başladıklarından toplumsal tepkiler bu yozlaşma ve keyfi uygulamalara giderek artmaya başlar.

Ve belli süreden sonra olaylar açmaza girer. Bir yandan kendi taraftarlarınızın bu keyfi uygulamalarına dur derseniz onları küstüreceksiniz, yaptıklarına göz yumsanız bu defa toplumsal tepkiler isyana dönüşecek.

"Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal" ikilemine girersiniz.

Nihayetinde ebedi iktidar yoktur.

Dünyevi hayatın doğal ve şaşmaz döngüsüdür.

Varolan herhangi bir şey belli süre sonra miadını doldurarak yok olup gider.

İster hükümdarlık, ister iktidar, zamanı gelince yok olmayan hiçbir şey yoktur.

Ancak taraftar yaratma gayretleri içine girerek kutuplaştırmaya gitmiş iktidarlar için asıl sorun, hiçbir zaman iyi intibalar bırakarak gidemezler.

Mevcut siyasal iktidar da nihayet yukarıda bahsettiğimiz tehlikeleri anlamış olacak ki genel seçimlerden sonra öteki tarafta yer alanlara karşı daha hassas davranmaya başlamıştır.

Bu konuda fazla detaylara girmeye gerek yok.

Gösterilen yaklaşımlardan bu fazlasıyla belli olmakta zaten.

Doğrusu da budur.

Aslında darbe girişiminden sonra bunu başarmak için mükemmel bir iklim oluşmasına rağmen iktidar bu toplumsal kaynaşmayı iyi kullanamamıştı.

Sonuç olarak anlaşılan iktidar bu denklemi çok iyi anlamış olacak ki son zamanlarda bunu telafi etmek için gayret sarf ettiği açıkça belli olmakta.

Bu yaklaşım bu saatten sonra ne kadar başarılı olur bekleyip hep beraber göreceğiz.