Kalemim kırılsın, mürekkebi bitsin, bir daha hiç yazmasın, hatta bu dünya yıkılsın hep birlikte yok olalım, yaşam bitsin dediğim bir yazı yazıyorum... 
Benim tanımadığım ama yazılarımı okuyan beni de yaz anlat diyen bir kadın çıktı karşıma... 
Yalnız kim olduğumu belirtme, ismim geçmesin, soru sorma, yadırgama, ayıplama!
*Peki söz, sadece hikayenden bahsedeceğim, dinliyorum... 
İki katlı bir evin giriş katında biz, üst katında ev sahibimiz oturuyordu. 
Babam yevmiye ile çalışıyor, annem biri engelli diğeri en küçük kardeşime bakıyor, hafta sonları kardeşlerimi bana bırakıp temizliğe gidiyordu.
Yine kardeşlerime baktığım bir gündü, kapı çaldı, açtım kapıyı, ev sahibimizdi.
-Annen baban evde mi? 
-Hayır, işe gittiler. 
-Söyleyeceklerimi akşam annen baban gelince ilet dedi ve içeri girdi. 
-67 yaşında bir adam hem ev sahibimizdi, bana ne gibi zararı olurdu ki! 
-Bana su getirir misin kızım dedi. 
Engelli kardeşim odada yatıyordu, ben mutfaktan dönüp gelene kadar en küçük kardeşimi de odaya kapatmış. 
Bir el ağzımı kapattı ve ensemde ağır bir cisim hissettim, gerisini hatırlamıyorum. 
Kendime geldiğimde küçük kardeşim kapıya vurarak ağlıyordu. Kıyafetlerim yırtılmış her yerim ağrı sızı içindeydim. Nasıl hırpalandıysam, örgülü saçlarım darmadağın, burnumdan akan kanlar yerde cam kırıkları ile karışmıştı. 
Amca dediğim ev sahibimiz bana çok büyük kötülük yapmış, hayatımı sonlandırmıştı! 
O an güneş bir daha hiç doğmayacak sandım, her yer zindana dönmüştü! 
Bundan sonra hiçbir şey eskisi olmayacaktı. 
Anne babamın olmadığı zamanları kollayan o zebani, fırsatını buldukça beni o kör kuyuların içine tekrar tekrar attı. 
*Niçin ailene anlatmadın? Şikayet edebilir, kanuna sığınabilirdin!
Aileme anlatsam; babam gariban adam zebaniye kendi verse cezasını geride annem ve kardeşlerim vardı, onlar ne olacaktı? 
Şikayet etsem, iftira atıyor diyebilirdi, ifadesini alıp salıverecekler tekrar kaldığı yerden devam edecekti! 
Lanet olası toplum yargısında adaletsizliğin içinde kim beni koruyacak, kim yaralarımı saracaktı? 
O pislik zaten kimse duymayacak yoksa ailene zarar veririm diye tehdit ediyordu. Bir de uyuşturucuyla gezen oğlu vardı, o da duyar başıma bela olur diye korkuyordum. 
14 yaşındaydım, aklıma gelen tek çare buradan taşınıp gidelim diye babama yalvarışımdı. 
Babam, kızım başka bir eve taşınacak paramız yok, bu evin kirası uygun, başka bir yere geçmek kolay mı deyip geçiştiriyordu. 
En son çareyi evlilikte buldum!.. 
Mahalleden arkadaşımın abisi görüşelim diye haber gönderip duruyordu, okulu bırakıp onunla evlendim. 
Evimi yuvamı bilirim, başımda kocam sahip çıkanım olur dedim. 
Bilemezdim ki; arkadaşım diyerek eve getirdiği adamlara pazarlayacağını!..
Her bir günü birbirinden beter 7 ay dayanabildim. 
Kaçsam, kime nereye sığınacaktım?
Çalışmam gerekti ve o girdaptan çıkmalıydım. 
Bir konfeksiyonda işe girdim, orada bir bayan arkadaşım vardı, yalnız evde kalıyor yanına ev arkadaşı arıyordu. 
Evin kirasını faturalarını paylaşırız bana ev arkadaşı lazım dedi. 
Her şeye rağmen bir yerden başlamam gerekti ve mantıklı geldi kocamın yanından kaçıp iş arkadaşımın yanında yaşamaya başladım. 
Ev arkadaşımla beraber aynı iş yerinde çalışıyorduk, beraber gidip beraber yine eve dönüyorduk. Yalnız o akşamları ikinci bir işe gidiyordu. Yaşlı bir kadına bakıyorum, çocukları dönüşümlü olarak bakıyorlar, onlardan biri gelene kadar üç saat bakıp geliyorum diyordu. 
Birkaç ay, ohh dünya varmış artık çalışıyorum, yavaş yavaş hayatım düzene giriyor diye sevinirken… 
Bi sabah ev arkadaşım rahatsızım ben bugün işe gitmeyeceğim dedi ve ben akşam eve döndüğümde arkadaşımla birlikte evde 5 tane erkekle karşılaştım.
Yaşım 17 ve 5 tane erkeğe gücüm nasıl yetebilirdi, orada onların tecavüzüne uğradım, beni fotoğraflamışlar tehditlerle karşı karşıya kaldım.
Gece yaşlı kadına bakıyorum dediği yer de kendini sergileyenlerin yeriymiş... 
Artık ben de onlardan biriydim! 
Oraya benim nasıl, ne şekilde düştüğümü araştıran, hakkımda ne var ne yok öğrenen bi adam… 
İstersen seni buradan çekip kurtarırım yalnız bana sergileyeceksin kendini dedi.
O çukurun içinde ölmek istemiyorum diyerek kabul ettim, 11 yıldır bu adamla beraber yaşıyorum.
"Denize düşen yılana sarılırmış" ya! 
Beni okyanusun içindeki canavarların içinden çekip çıkaran adama minnet duyuyorum.
Anlattıklarının detaylarını yazmaya aklım ermedi, beynimin uyuştuğunu hissettim, vicdanım kabul etmedi. Mideme kramplar girdi, içim almadı!
Kalp kusar mı? Evet, kusuyormuş! Hem de söve söve...
Dinlediklerim karşısında soruları kendime yönelttim...
*Bir genç kızın hayatını bitiren bir erkekti! 
*Yaşama tutunmaya çalıştıkça yine düşmesine sebep olan yine bir başka erkekti ve erkeklerdi! 
*Sonrasında düştüğü kuyudan çıkaran başka bir erkekti! 
*Bir kadının hayatı bir erkeğin elleri arasında mı başlıyor ya da dudakları arasından çıkan sözle mi bitiyordu? 
*"Namus kavramı" bir tek kadının omuzlarına yüklenen taşınmazdı? 
*Bir kadını sadece cinsel obje olarak görmekten ne zaman vazgeçecektik, insanca yaşama hakkına kavuşturacaktık? 
*Bir kadının annemiz, kız kardeşimiz, karımız, kızımız olduğunu ve başka kadınların da bir başkalarının gözünün nuru olduklarını ne zaman hatırlayarak davranacaktık? 
*Kendimize yapılmasını istemediğimiz ne varsa kimselere de yapılmayacağını illa musibetle mi anlayacaktık? 
Utançtan ölmüyoruz, daha çok yüzsüzleşiyor, pişkinlikten ölemiyoruz.
Yerin dibine girsek de kahr-ı perişan olsak diyorum, lakin kötülük ahtapotu kollarını farklı şekilde çoğaltıyor! 
Bitkiler, hayvanlar dahi insanoğlu kadar birbirine bu denli zarar vermezken, acıyı reva gören yaşamı zorlaştıran biz insanlara ihsan diliyorum. 
Ve... Dünya bunca derdi, kötülüğü, yalanı, çirkinliği nasıl taşıyor, diye soruyorum? 
Sanırım kimse bulamadı çaresini!.. 
Bildiğim; aklımın yettiği, tek çaresi sevgi ve sevgiyle yetişen beyinlerde, yüreklerde, bedenlerde...