Modern çağımızın ceza yöntemlerini biliriz de; Osmanlı Dönemimizin ve Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulamada olan bir ceza modeli ‘kalebent’ Bursa ve İstanbul kadılıklarına ait, idamın bir tık altı yani günümüzdeki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gibi uygulanan bir yöntemdi. Kalenin içinde yaşamaya mahkum edilen suçlular. Günümüzde Giresun Kalesinde kalebentlerin hapsedildiği zindan bugün bile durmaktadır. İdam edilmeyecek ama suçu ağır olan kimselere ya kürek cezası, ya da kalebentlik verilirdi. Kalebent olmalarını gerektiren suçları sıralarsak; Padişaha ve Paşalara küfretmek, maddi durumu iyi olduğu halde dilencilik yapmak, komşusunun evine zorla girmeye çalışmak, karısını ahâlinin içerisinde üstü başı soyunacak ve cümle âleme ifşa olacak şekilde dövmek, Sıbyan Mektebi’ne gitmesi gereken çocuğu zorla çalıştırmak, ekmeğin gramajını düşürüp sahtekarlık yapmak, yasak madde ticareti yapmak ve yalancı şahitlik yapanlar bu cezaya lâyık olurlardı. 1926 yılına kadar uygulanan bu cezayı, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir, 15 yıl kürek cezasından sonra üç yıl Kalebent cezasını bodrumda çekmiştir. Şu anki cezalara; bazı özel kişilere bu Kalebent eklense ne iyi olur diye düşünüyorum. Özellikle eşine işkence eden ve küçük yaşta çocuklarının sırtından para kazanan, okumasını engelleyen kişiler için. Saygılar…