Hani bir söz vardır; defalarca şahit olduk, kaybedilenin arkasından söyledik neymiş kaybettiğimizin ardından anlam bulan söz; ne olursa olsun bir şeyin değeri kaybedilince anlaşılır…

Öyle değil midir? Öyle öyle biz o kadar alıştık ki buna, varken kıymet bilmeyiz yok olurken de ah vah ederiz.

Gelelim şimdi bugünün anlamına… 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Ne güzel hiç değilse bir günümüz var unutulmayacağımız bir gün, 24 saat…

Peki neden her gün değil de 8 Mart? Biz kadınların değeri, kıymeti sadece bir güne sığdırılmış. Neden biliyor musunuz? İşte yukarda da söylediğim şey bir şeyin değeri kaybedilince anlaşılır diye.

Çünkü 8 Mart 1857 yılında 120 kadın işçimiz haklarını ararken yangında can verdi. Sonra ne mi oldu? Olan oldu kadınımız öldü ve 8 Mart Günü Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak anıldı. Yani bugün emekçi kadınların günü. Sömürülmesine rağmen emeğini ortaya koyabilen yüreği güzel tüm emekçi kadınların günü.

Asıl mesele ne biliyor musunuz? Bir kadın olarak her 8 Mart’ta içim dağlanıyor. Şimdi o kadar canice katledilmiş kadın varken ülkemizde, kadının değerini idrak edememiş canilere ben şimdi emekçi kadınlarımızın başına gelenleri, fedakarlıklarını mı anlatayım.

Kadına yönelik işlenen suçlarda, son 15 yılda rekorlar kırılan bir ülkede kutlanmasını anlamsız bulduğum özel gün bugün.

Peki ne zaman bugün anlam bulacak diye sorarsanız. Bugünün anlamını bilmemiz için önce toplum olmayı becermemiz lazım. Biz ne zaman bir birey olmayı öğrenir, evlatlarımıza öğretiriz, o zaman bir toplum olmayı öğrenmiş oluruz. Toplum olunca da toplumda kadının yeri ve önemini idrak etmiş oluruz. O zaman görürsünüz KADININ GÜCÜNÜ DE GÜNÜNÜ DE.