İnsanın kaderi doğarken gülmemişse, ondan sonrasını beklemek, mucize beklemekten farksızdır. Balıkesir’in bir köyünde çocuk yaşta annesini kaybetmiş, ablası ile anasız kalınca babası ikinci evliliğini yapmış, ikinci evliliğinden de bir erkek kardeşi dünyaya geldi. Kısa süre sonra babası da ölünce, kendisini nenesinin yanında bulmuş Fahrettin Dede günlerini dede ve nenesinin asma bahçelerinde geçirerek büyümüş. Dedesinin ona söylediği sözü hiç unutmamış: - Sen benim için kız çocuğundan daha kıymetlimsin. En ufak bir leke hayatını kaldırır diye gözünün önünden bir an bile ayırmadan büyütmüş torununun İlk okula kadar okutabilmişler. Dayısının küçük bir fotoğrafçı dükkanı varmış, orada kendisine meslek olarak fotoğrafların nasıl çekilip, hangi işlemlerden sonra hazır hale gelişini öğrenmiş. Bu zanaat askere gittiğinde çok işine yaramış. Elinde küçük bir makina ile asker arkadaşlarının fotoğraflarını çekip iyi para kazanmış. Askerden döndükten sonra da okullarda toplu olarak ilkokul çocuklarının vesikalık fotoğraflarını çekerek para kazanmaya devam etmiş. Daha sonra üvey annesinin hasta olup felç olduğunu, erkek kardeşinin okuduğunu öğrenince, Ankara’ya yanlarına gidip yatalak üvey annesine bakmaya başlamış. Kardeş okulu bitirip pilot üst teğmen çıkmış, evlenip iki çocuk sahibi olmuş. Kardeşinin işi gereği, çocuklarının yanında olamadığından, yeğenleri ile de ilgilenmek zorunda kalmış. Onları okula götürüp getirmek, parka oynamaya, gezmeye çıkarmak, alış verişlerini yapmak da onunmuş. Yıllar sonra bir arkadaşının yardımı ile İstanbul belediyesinde, tramvay sürücülüğüne kurs görerek başlamış. Boş zamanlarında tüpçünün yanında, geceleri kahvehane de çay ocağında çalışarak kendisine bir arsa alıp ev yapmış. Eşi ölmüş dul bir kadınla evlilik hayatını kurmuş. Kendi çocukları olmamış, mahallesinde Almanya’ya gitmek için 7 yaşında oğlan çocuğunu bunlara evlatlık verip giden bir anne sayesinde bir aile olmuşlar. Bu çocuğu kendi evlatları gibi bakıp büyütüp evlendirmişler, üç de torun sahibi olmuşlar. Bu esnada eşi de hastalanıp felç geçirmiş, tıpkı üvey annesine baktığı gibi kendi hanımına da yıllarca bakmak zorunda kalmış. Emekli olunca, emekli ikramiyesi ile hacca gidip Hacı olmuş. Zaman içinde hanımı da ölünce, üvey oğlunun iki erkek bir kız çocuğunu büyütüp okutmuş çünkü üvey oğlu eşini ve çocuklarını terk edip başka bir kadınla evlilik yapmış. Etrafına kendini haklı çıkarmak için giderken çevresine, cami eşrafına dedikodusunu yayarak gitmiş. Eşim ve babamı bir yatakta yakaladım, O yüzden evimi terk ettim diye çirkin iftirada bulunmuş. Etrafından bu iftiralar Fahrettin Dedenin kulağına gelince büyük yıkım olmuş içinde. O gün yemin etmiş, - ben bu oğlana bir kuruş miras bırakmam. Cami derneğine, devlete bağışlarım diye ant içmiş. Önceden müstakil bahçeli olan evine müteahhit üç daire vermiş. Dairenin birini satıp üvey oğluna kamyon almış. Oğlu nakliye şoförü olmak istedi diye. Kalan Dairenin biri kirada, biri kendilerindeymiş. Oğlu Dairenin kira parasını alamayınca babayı dövme girişiminde bulunmuş, komşuların sayesinde bunu yapamamış. Bu olaydan sonra evini emlakçıya verip satışa çıkarmış, kendi de Bursa’ya yeğenlerinin yakınlarında kiralık ev tutup oturmaya başlamış. Mahalle de dul bir bayanla tanışıp birbirlerine hayat arkadaşı olmuşlar. Sattığı evinin parasını, aynen ettiği yemini yerine getirmek için, sevdiği, acıdığı darda kalmış bir bayanın 13yıllık birikmiş, haciz gelmiş Bağ - Kur borcunu kapatmış. 2007de 38.500tl.yi Devletine hediye etmiş. Bu dünyada yaptığı en son ve en büyük iyiliği de bu olmuş. 81 yaşında, akciğer kanserine yenik düşmüş. Mekanı cennet olsun. Nur içinde yatsın inşallah. Kendi çocuğu olmamış ama yıllarca yakınlarının çocuklarını kendi evlatları bilmiş, bıkmadan yorulmadan her gün onları yedirip, içirip okula götür getir yapmış. Öz Anne Baba kendi evlatlarına sahip çıkmaz iken, o en büyük insanlık görevini yerine getirmiş.  Saygılar…