Dünyadan corona salgını ile ilgili olumlu haberler gelmeye devam ediyor.

Kuşkusuz sevindirici ve umut vaadedici gelişmeler.
Ancak bu tablo  rahatlamak ve rahavete kapılmak için  yeterli mi?
Bu gelişmeler olumlu olsa da kalıcı çözümler üretilebilinmiş değil.
Sadece alınan tedbirlerle salgında ilk dalganın kırılması sağlanabilinmiştir.
Diğer yandan ilaç ve aşı çalışmaları gece gündüz devam etmekte.
Ancak özellikle aşı konusunda her ne kadar umut vaadeden haberler
gelse de öyle anlatıldığı gibi bunu başarmak çok mümkün değil.
Bunun sebebi virüsün genetik yapısı ve mutasyon özelliğidir.
Bu tür corona virüslerine karşı kalıcı bağışıklık elde edilemiyor.
Nasıl ki HİV, SARS gibi diğer corona virüslerine karşı kalıcı ve
etkili  bağışıklık oluşmadığından on yıllarca bunlara karşı aşı
üretilmesi mümkün olmadıysa,  bu yeni virüs için de üretilmesi  şu
aşamada  imkansızdır.
Ama burada asıl sıkıntı bu yeni coronanın diğerlerine göre çok daha
agresif bulaşma yeteneğinin yanı sıra,  neredeyse bütün organ ve
sistemlere çok daha büyük hasarlar verme özelliğine sahip olmasıdır.
En ciddi etkilerinden biri doğrudan bağışıklık sisteminden sorumlu
elemanlara hücüm etmesidir,ki bu durum da bünyeyi savunmasız bırakarak
süperenfeksyonlara açık hale getirerek bu corona hastalarının ağır
prognozu  tam da bu bağışıklık sistemi  üzerindeki etkisinden
dolayıdır.
Tıp dilinde " sitokin fırtınası" denen bu durum ortaya çıktığında ölüm
oranları  %50'nin üzerindedir.
En çok etkilenen akciğerdir,ama bunun yanı sıra virüs damar
çeperlerini de etkileyerek pıhtılaşma sorunlarına sebep olarak hayati
organlara giden damarlarda tıkanıklıklar meydana getirerek de  ölümcül
olabiliyor.
Burada amacımız tabi ki tıbbi konularda ders vermek değil.
Anlatmak istediğimiz bu virüsün bu güne kadar karşılaştığımız
virüslerden çok daha tehlikeli olduğudur.
Ama asıl sıkıntı yukarıda da dediğimiz gibi bu virüse karşı etkili
bağışıklığın elde edilememesidir.
Nitekim dünyanın değişik bölgelerinden gelen haberler de bunu teyit ediyor.
Hastalığı bir defa geçirmiş olanlar belli süre sonra bu hastalığa
tekrar yakalanabiliyor.
Bundan dolayı virüse karşı etkili aşı üretilmesi de çok mümkün görünmüyor.
Geçen haftaki yazımızda "aşıyı kimse bulamaz" derken bu konuya vurgu
yapmak istemiştik.
Yani ancak belli odaklar tarafından, o da aşının etkinliğinden  ziyade
daha çok ticari amaçla  aşı piyasaya sürüleceğini anlatmak istedik.
Bunun örneklerini  "domuz gribi" aşısında gibi, daha önce de yaşadık.
Bazı otoritelerin savunduğu "sürü bağışıklığı" beklentilerini de çok
gerçekçi olmadığını gösteriyor bu durum.
Yani virüsten korunmak için aşı meselesi çok uzak bir ihtimal olduğu
gibi korunmanın yolu maske,eldiven gibi kişisel koruyucu önlemlere
kalıyor.
Dünyaya da ileri gelen birçok Tıp otoritesinin maskeli yaşama
alışmalıyız demeçleri bu duruma atfen   boşa söylenmiş sözler değil.
Aşıdan ziyade virüse karşı ilaç bulunması daha gerçekçi bir ihtimaldir.
Burada amacımız insanların ümitsizliğe kapılmalarına sebep olmak
değil. Amacımız sadece olayın ciddiyetini anlatmak, gereksiz rehavete
kapılarak kendilerini gereksiz riske atmamalarını  anlatmaya
çalışmaktır.
Sonuç olarak ortaya çıkan bu salgının prognozu hakkında şu aşamada
dünyada hiç kimse tatmin edici bilgi verecek durumda değil.
Bu konuda dünyayı ileriki süreçte nelerin beklediğini kimse bilmiyor.
Ama kesin olan şu ki bu salgın insanoğluna bir uyarıdır.
...Ve korkarız ki bu uyarı anlaşılmazsa  çok daha ciddi olanı gelecektir.