Kaçımız çevremiz tarafından sevilen, sayılan, aranılan dost, arkadaş, komşudur. İstenilen beğenilen olmak, her insanın egosunu tatmin eder ama bunu başarmak mesele. Adımızdan söz ettirmek, örnek insan olarak gösterilmek en iyi şartlarda olmayı kim istemez. Tabii bunu başarmak sabır işidir. Herkesin derdine koşmak, sorununa yardımcı olmaya çalışmak, ciddi anlamda sabır işidir. O sabırda maalesef günümüz insanında artık kalmadı. Bildiğimiz sosyal nedenlerden dolayı; pandemiydi, ekonomik artışlardı, işsizlik sorunları derken, sabrımız aldı başını gitti. Nereye gitti, bul bulabilirsen. Örnek insan olmak gerçekten çok çok özveri gerektirir. Hayatımızda ve dünyamızda tek örnek insan vardır; O da bizim sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa’dır. Ondan sonraki örnekler; Peygamber efendimizin yolundan gidip, onu örnek almaya, onun yaptıklarını yapmaya çalışanlardır. Peygamberimizin söylediği hadise göre; ‘Âhir zaman kullarım, O kullar biz oluyoruz sizin yaptığınız bütün ibadetlerin (O zaman yanında bulunan ashabı kirama söylüyor) binde birini dahi yapsalar, sizin şimdiki ibadetlerinize denk gelecek. Çünkü sizler beni görerek, benim yanımda öğrenek ibadette bulunuyorsunuz. Ahir zaman kullarım; beni görmedikleri halde, benim yolumdan gitmeye çalışması, sizin ibadetlerinize eşit sayılacak;’ demesi beni çok mutlu etti. Bende belki ashabı kiram gibi 5 vakit namazımı vaktinde, saatinde kılmasam da, kılınsa daha büyük sevap alınır ama en azından sorumluluğumdan kurtulup toptan, kazaya bırakarak kılıyorum. Vaktinde kılanlarla, kılmayanlar hiçbir olur mu? Olmaz tabi ki. Ben kılıp borcunu ödeyen, sevap kazanmayan kullarındanım. Kazanıyorsam da, Allah bilir. Aklıma Hz. Musa Peygamberin çobanla olan hikayesi geldi. Namaz kılan bir çobanın ettiği duayı dinler. ‘Ey Kerem sahibi Rabbim, seni ne kadar sevdiğimi bir bilsen, ne istersen yaparım. Yeter ki sen iste. Neredesin ki sana kul köle olayım. Çarığını dikeyim, saçını tarayım, elbiseni yıkayım, bitlerini kırayım, ey yüce Rabbim sana süt ikram edeyim, senin elini öpeyim, ayağını yıkayım, bütün keçilerim sana kurban olsun.’ Hz. Musa peygamber çobana: ‘Ey çoban kiminle konuşuyorsun sen, deyince’ Çoban, ‘Bizi yaradan, yeri göğü yaratan Rabbimle.’ Hz. Musa, ‘Vah vah sen daha Müslüman olmadan kafir olmuşsun. Ne saçma sözler; çarık, elbise, bu sıfatlar ancak sana yaraşır. Rabbimin bunlara ihtiyacı yok. Sen bu sözleri kime söylüyorsun. Amcana mı, akrabana mı? Rabbim böyle sözleri istemez, deyince; çoban büyük üzüntü duymuş; ‘Ya Musa ağzımı bağladın, pişman ettin beni’ deyip kendini çöle atar. Hz. Musa’ya Allah’tan cevap gelir, ‘Ey Musa,  biz çobandan razıydık. Sen işittiklerini inkar ve küfür saydın. Bir kabahati varsa bile ne tatlı bir kabahatti o. Senin görevin ayırmak değil, birleştirmektir. Onun için övgü olan, senin için yergi olabilir, ona bal olan, sana zehir olabilir. Biz dile, söze bakmayız. Kalbe ve hale bakarız. Gönül huşu içinde ise, o gönle bakarız. Edep bilenler başka, içi yanmış aşıklar başka. Aşıklar her solukta bir başka yanarlar’ deyince; Hz. Musa hatasını anlayıp çobanı arar bulur, ‘Müjde Allah’tan izin geldi, gönlün ne istiyorsa, öyle dua edebilirsin, bildiğin gibi dua et. Allah nazarında böylesi daha kıymetlidir. Hiçbir şeye aldırma korkusuzca çöz dilini, ama samimi olman şart’ diye söyler. Çoban ilahi aşka ulaşmış, aynı halde değildir. Yaptığını hata sanıp, duyduğu üzüntü, onu erdem sahibi yapmıştır. Hz. Musa’ya, ‘Ben o sözden geçtim. Benim halim söze sığmaz’ der ve gider. İhlas ve samimiyetle yapılan her iş, kişinin dış görünüşüne göre değil, iç duygularına göre değerlendirilir. Peşin hükümlü olmamalı, Allah’ın kalplere nazar ettiğini asla unutmamalıyız. Saygılar…