Mahallenin huzurunu kaçıran sevimsiz, geçimsiz, huysuz tipler vardır. Her yerde mutlaka çıkar böyleleri. Siz ne kadar sabır gösterseniz de, evdeki eşinizin, evladınızın başı belaya girmesin diye sessiz de kalsanız sonucu değiştiremezsiniz. Bazı kişilik sahibi çevrenizdekiler, siz sesinizi çıkarmıyorsunuz diye, sizi korkak sanırlar. Çok eskiden bir tanıdığımız üst komşusu tarafından çocukları kapı önünde oynuyor, kapıları yüksek kapatıyor diye başka çocuklara değil, sadece bu hanımın çocuklarına ve anneye hakaretler yağdırıyordu. Kapıyı yüksek kapatan bunlar olmasa da yine hakaret bunlara geliyordu. Başkalarına söylemek istediği her sözü bu kadıncağız yuttuğu için buna söylerdi. Kendinden büyük olan komşusuna saygıdan cevap vermek istemeyen bu kadının annesi bir gün kızına yapılanlara şahit oldu. Anne komşuya, ‘Bana bak, beni oraya getirme, senin için hiç iyi olmaz, sesini kes, bir daha o sesi duyarsam, o kapıdan aşağıya inemezsin’ sözü yetti. O günden sonra hakaret sesleri kesildi. Yıllar sonra kendi torunları evi alt komşunun başına yıktı. Zıplamalarından tavandaki avize yere düştü. Komşusuna, ‘Hakkını helal et sizi çok rahatsız ediyoruz’ dese de, almış bir kere mazlumun ahını çıktı aheste aheste. Ameliyatlardan çıkamaz oldu. Kalp, bel, şeker tansiyon derken, hastalıklardan evden çıkamaz oldu. Bir zamanlar o genç annenin sürekli ağlayan gözyaşları geç te olsa yerini buldu. İnsan şiddet göstermeden, konuşarak, tartışarak anlaşma yolunu bulmalı, bilmeli. Huzursuz yaşamak kanayan yarayı durdurmadan sürekli akmasını sağlamak gibidir. Ufak bir müdahale ile yaramızı dindirebiliriz. Özellikle apartman hayatında üst ve alt komşu tartışması yaşanmaktadır. Üst komşunun yüksek ses de müzik sesi, misafir, musluk sesi, gece yarısı ayağındaki terlik sesi, kapı, makina sesi, alt komşuyu rahatsız eder. Üstüne üstlük üst komşun sorumsuz, geçimsiz, düşüncesiz olup da başından aşağı pisliğini dökerse, halı, örtü silkelerse, saçını tarayıp kıllarını sana atarsa, sigara içip külünü atarsa, çocukları varsa yediklerini başına atarsa, çamaşırlarının üstüne yedikleri meyveleri ya da kendi ıslak çamaşırlarını sizin kurumuşların üstüne asarsa ki bunlar mutlaka yapılanlar arasında, bahçedeki kuşlara yiyecek atacak diye senin balkona ekmek ve bulgur doldurursa, bütün bunlar yetmez birde uzun uzun çarşafları, örtüleri, perdeliklerini asıp senin bütün ışığını görüntünü kapatırsa sabır yeter mi bilinmez.

Ev alma komşu al sözünü düşünürsek, tam yerinde söylenmiş, yaşanmış, denenmiş, tecrübe edilmiş söz diyorum. Kendi evin dahi olsa geçimsiz komşu ile bir arada olmaktansa, kirada oturup seni anlayan, seven sayan biri ile komşuluk etmek, huzurlu sağlıklı yaşamak demektir. Sinir hastası olup sağlığını kaybetmektense; neşeli, mutlu, uzun ömürlü yaşamak çevre şartlarına bağlı. Komşun çok olmak zorunda değil. Az olsun, öz olsun. Kafa dengin olsun, seninle acını tatlını paylaşsın. Derdine sahip çıksın. Vurdum duymaz olmasın. Bir yere giderken, gözün arkada kalmadan, evini teslim edebileceğin, çiçeğini sulayacak, evde kuşun varsa emanet alıp senin yerine bakacak, çalışan evladın varsa evde tek kalan, sen bir yere gidince ona ara sıra yemek götürecek, koruyup gözetecek bir dostun, akraban, yakının gibi aileden sayılan bir komşusu olmalı insanın. İnşallah hayaller, beklentiler, umutlar gerçek olur. Çoğumuzun böyle insanlara sahip olanlarımız da var. Saygılar…