Bu cumartesi günü sizlere sosyal medyadan okuduğum ve mübarek Ramazan ayının ruhuna uygun kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanız dileğiyle…

Anadolu'da bir köye, ahlâkı ve ilmiyle maruf bir imam tayin edilir. İmam, kısa zaman zarfında köylü tarafından çok sevilir. Nihayet mübarek Ramazan ayı gelir ve sırayla her akşam komşulardan biri, çok sevdikleri hocayı iftara davet ederler. Bir akşam, hocayı iftara davet eden köylünün hanımı, beyinin saklaması için kendisine verdiği bir miktar parayı hocayla birlikte iftar edecekleri odada sehpanın üzerine bırakmış ve iftar  sofrasını hazırlama telaşıyla orada unutmuştur. Sofra kurulur, iftar edilir, çaylar içilir ve yatsıya yakın hoca ve ev sahibi camiye giderler. Evin hanımı sofrayı kaldırıp odayı toplarken birden sehpanın üzerine bıraktığı paraları hatırlar fakat paralar ortada yoktur. Ne kadar arasa da paraları bulamaz. Biraz sonra beyi eve gelince durumu ona anlatır ve “Allah'u a'lem paraları imam aldı. Çünkü bugün ondan başka bu eve giren olmadı” diye düşünürler. Ev sahibi bu duruma çok üzülür ve hocaya çok kızar ve ona bu işi hiç yakıştıramaz fakat hocaya bu konuyla ilgili hiç bir şey söylemese de ondan iyice soğur ve elinden geldiğince hocadan uzak durmaya gayret eder. Günler çabuk geçer ve yine mübarek Ramazan ayı gelir ve komşular hocayı yine sırayla iftara davet etmeye başlar. Sıra, geçen sene Ramazan ayında, paraları kaybolan bu aileye gelmiştir. Ev sahibi köylü der ki; "Hanım evet, ben hocaya gerçekten çok kızgınım ve kırgınım fakat adamcağızın belki bir sıkıntısı vardı da bize söyleyemedi ve onun için o parayı aldı. Sadakamız olsun, biz onu yine davet edelim. Hanımı da aynı şeyleri düşünmekte olduğundan hocayı iftara davet ederler. İftar edilir, sıra çay faslına gelir ve ev sahibi, hocaya der ki; “Hocam, bir yıldır sana karşı soğuk davrandığımın farkındasın değil mi?”

Hoca; "Evet farkındayım fakat sebebini hâlâ anlamış değilim!" diye cevap verir.

Ev sahibi der ki; "Hocam geçen sene Ramazan’da sizi iftara davet etmiştik. Bir miktar paramız seni misafir ettiğimiz bu odada, şu sehpanın üzerinde duruyordu. Paraya ihtiyacın olduğunu bize söyleseydin biz sana zaten verirdik. Sana kırgınlığım işte bundandır. Takva sahibi hoca bu sözleri duyunca ağlamaya başlar.

Ev sahibi, bunu söylediğine bin pişman, hocayı teselli etmeye başlayınca hoca der ki: "Değerli kardeşim ben, bu sözlerinizden ve beni hırsızlıkla itham etmenizden dolayı değil, bir yıldır şu duvarda asılı duran Kur’ân-ı Kerim’i bir kez olsun açıp okumadığınızdan dolayı ağlıyorum. Çünkü onu bir kez açıp okusaydınız paranızın onun içinde olduğunu görürdünüz. Çünkü sizin odada olmadığınız bir ara camdan içeri esen rüzgâr paralarınızı uçurmuştu. Ben de onları yerden toplayıp Kur'an'ın içinde bulunduğu kılıfa koymuştum."

Hangi konuda olursa olsun acele hüküm vermemek gerek.

Araştırmadan, sormadan, dinlemeden; delilsiz, belgesiz ve şahitsiz kararlar insanı zora ve günaha sokar...

Kamer suresi, 32.ayetinde: Andolsun biz Kur’ân-ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu?

Bakara suresi, 185. ayetinde: Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.

Ya Rabbi! Kur’ân-ı Kerim'i her daim okuyup, anlayıp ve tatbik etmeyi bize nasip eyle.

Anınız ve anılarınız hep güzel olsun.

Selam, sevgi, saygı, şükür ve dua ile...

Sağlıkla “evde” kalın.