Bu cumartesi günü de sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım. Keyifle okumanız dileğiyle…
Yeni kurulan fabrikanın başına eski başarılarıyla tanınan bir genel müdür getirilmiş.
Fabrika çalışmaya başladıktan sonra gelir getirmeye başlamış ve günden güne kâr artmaya başlamış.
Fakat iş sahiplerine göre genel müdür pek çalışkan değilmiş.
Şirketin sahipleri çoğu zaman onu odasında elleri başının arkasında camdan dışarı bakarken ya da gazete okurken bulurlarmış.
Müdür arada bir fabrikaya iner, işçilerle sohbet eder ve odasına geri dönermiş.
Bir gün yönetim kurulu toplanmış ve demişler ki: “Eğer bu fabrika şimdi böyle kâr ediyorsa, başına bir de çalışkan bir müdür getirirsek daha çok para kazanacağız.”
Genel müdürü görevden almışlar ve yerine çok çalışkan bir genel müdür getirmişler.
Yeni genel müdür çok çalışkan biri gece gündüz demeden çalışıyor. Genelde de başkalarının yapması gereken işleri yapıyormuş.
Sabah erken gelip, akşam geç vakitlere kadar çalışıyormuş.
Odasına nerdeyse hiç girmiyor, işçilerle beraber yük taşıyor, tamir ve bakım işlerine girişiyormuş.
Patronlar mutlu ve mesut bu yeni tempoyu izliyorlar, gelecek yeni kârların hayallerini kuruyorlarmış.
Fakat aradan birkaç ay geçtiğinde fabrikada aksaklıklar meydana gelmeye başlamış, kârda büyük düşüşler baş göstermiş. Patronlar sonuca inanamamışlar, yeni müdürün daha fazla çalışmasına karşın kârdaki düşüşe anlam verememişler.
Her geçen gün zarar artmış da artmış.
Patronlar eski müdürün adresini bulup yanına gitmişler.
Eski genel müdür deniz kıyısındaki evinin bahçesinde, ağaçları, çiçekleri sularken karşılamış eski patronlarını.
Geleceğinizi biliyordum” demiş.
Patronlar olan bitenleri anlatmışlar.
“Ama” demişler; “Biz haklıydık, sen tüm gün odandan dışarıyı seyrediyor, arada işçilerle sohbet ediyor, pek de çalışmıyordun.
Eski genel müdür gülmüş, “Benim odamın penceresinden fabrikanın bacası görülür. Ben gün boyunca fabrikanın bacasını izlerdim, ne zaman dumanda bir azalma olsa bir problem olduğunu düşünür ve fabrikaya inerdim. Problemin sebebini araştırır, bulur, çözer, birimler arası koordinasyonu sağlar ve odama geri dönerdim. Duman düzenli ve iyi çıktığı zaman ise ufka bakar ve şirketle ilgili yeni projeler tasarlar, hangi bölümlerde ne değişiklik yapacağımı düşünür ve yıllar sonrasını planlardım. Gazeteden de ekonomik gelişmeleri takip ederdim” demiş.
Patronlar ağızları açık, üzgün ve pişman bir şekilde geri dönmüşler.
Buna benzer hikâyeleri kendiniz ya da çevrenizde yaşayan birçok insan var.
Bir iş yerinde işler istenildiği gibi gidiyorsa genel müdürün işine karışmamak gerek.
İşler iyi gidiyorsa da kötü gidiyorsa da iletişimi koparmayın.
Yardım talep ediyorsa destek olmak gerekiyor.
En azından önünü ve ufkunu tıkamamak gerek.
Belli dönemlerde rapor almak ve bilgi almak karışmak anlamına gelmez. Ortaklara düşen gerekli denetimi ve murakabeyi yapmaktır.
Siyasette, sporda, ticarette, hükümette, kamu kurumlarında, özel şirketlerde kısacası her yerde olan ağzı iş yapan tipler vardır.
Asla iş yapmazlar, yapmayı sevmezler ve bilmezler.
Çok iş yapıyormuş gibi kendilerini pazarlarlar bu arsızlar. 
Bu tipler yüzünden de liyakat sahibi insanlar işsiz kalırlar.
Birine sorumluluk veriyorsanız yetki de vermelisiniz.
Sorumluluk verip de yetki vermiyorsanız, yetki verip de sorumluluk vermiyorsanız da ortada önemli bir sorun var demektir. İş içinden çıkılmaz bir hal alır.
Hem sorumluluk hem de yetki verdiyseniz hâlâ sonuç hüsran ise yolun sonu gözüküyor demektir.
İşi bırakıp giden bir kişiyi tekrar işe geri alıyorsanız bunun faturası size ağır olur.
Yolu uzatmak zarar ve ziyandan başka bir şey getirmez. 
Suni teneffüsle ve geçici pansumanlarla hayatta ve ayakta kalamazsınız.
Muhasebesine sahip çıkmayanlar şirketin temeline dinamit koymuş olurlar. 
Adil olun ve gözünüzü dört açın. Aksi takdirde işveren de olsanız bir gün açıkta kalırsınız.
Çalışanlarının tüm haklarını hakkıyla verin. 
İşgörenlerin haklarını geciktirmeyin ve onları asla incitmeyin.
İşte o zaman siz gerçek bir işveren olmuşsunuzdur.
Aksi takdirde işçi olarak bile kendinize yer bulamazsınız.