Bu pazar da sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanız ve ibret almanız dileğiyle.

Hazreti İsa (a.s.)  bir ağacın altında dua eden birini görür.

Adam kötürüm ve iki gözü de görmüyordu. Vücudunda hastalık olduğu her halinden belliydi.

Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:

– Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!..

Hazreti İsa kötürüm adama yaklaştı:

- Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?

Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki:

Efendi! Allah (c.c.) bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple onu tanıyorum.

Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum

Hâlbuki dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde onu tanıma sevinci, dilinde de ona şükretme mutluluğu yoktur.

Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş.

İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da, ‘Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!’ diye teşekkürden kendimi alamıyorum.

Kafadaki göz kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan Hazreti İsa (a.s.)

– Ver şu elini öyle ise, diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.

Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin Hazreti İsa (a.s.) olduğunu görünce heyecanlanan adam:

– Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin?, der. Hazreti İsa Peygamber:

– Belli olmuyor mu?, deyince…

Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der.

Tebessüm eden Hazreti İsa:

– Sen hele bir ayağa kalkmayı dene!, deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar.

Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:

Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki:

– Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?

Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı Hazreti İsa’nın elini öpmek isterler. Ama Allahın Nebisi işaret eder:

– Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!..

Derler ki:

– Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç birimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.

– Öyle ise, der, tefekkür edin, siz de düşünün.

– Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır!

İşte her nimete ve her şartta şükretmemiz gerektiğini unutmamamız ve ihmal etmememiz gerekiyor.

‘Sanma ki dert sadece sende var. Sendeki derdi nimet sayanlar da var.’

Öncelikle herkes kendi şartları içinde gayret edecek, çalışacak ve şükredecek.

Okumayı ihmal etmeyeceğiz.

O zaman kazananlardan oluruz. 

‘Gayret bizden tevfik Allah’tan.’

Ne kadar şükretsek azdır.

Allah (c.c.) bizleri şükredenlerden eylesin.

Hepimiz bu dünyaya gelip gözümüzü açtığımız gibi göç vakti de gelecek Azrail kapımızı çalacaktır.

'Küllü nefsin zaikatül mevt' yani 'her nefis ölümü tadacaktır' ayetinde bu durum Allah'ın sözüyle sabittir.

Öyleyse bir daha düşünün ahiret yolculuğu için ne sermayeniz olduğunu, heybenize neler doldurduğunuzu bir kontrol edin.

Kazandıklarınızı unutun kazanamadıklarınızı düşünün.

Yeter mi acaba iki cihanı da kurtarmaya.

İki gözü görmeyen, ayağı tutmayan adamın şükrünün neresindesiniz?