Serpil yolda giderken yolda yine bayağı para buldu. 5’lik 10’luk 20’lik. Hepsini götürüp dayısının eline verdi. Dayıda mükafat olarak sadece 50 kuruş verdi. Çocuğun aklı olsa parayı kendine saklar, defterini kalemini alırdı, kendine harçlık yapardı ama bunları akıl edecek mantığı yoktu. Bir gün teyzesi ile yola çıkar. Akşam üzeri önlerini 5 6 kişi keser. Daire içine alır bunları “Sağcı mısınız solcu musunuz” diye sorarlar. Teyze “Ben anlamam sağcı solcudan işim olmaz partilerle. Bize kim ekmek veriyorsa onu tutuyorum” der. Serpil içlerinden birini tanır “Sen evimizin yanındaki berberde çalışan çocuksun. Dayıma söyleyeceğim seni” der. O da “Sus kız kırık dişli. Üstler gitmiş alttakileri de ben kırmayayım” der. Serpil çok utanır ve üzülür. Teyzesi ona “Yerine daha iyisi daha güzeli gelecek onların” diyip moral verir.

O yıllar ülke büyük kaos içindeydi. O günden sonra akşam olmadan herkes evindeydi. Erkenden camın perdeleri çekilir, ışıklar söndürülür, sessizce oturulurdu. Kıbrıs Harekatı’nda anneannesi camlara yorgan çiviledi. Herkes karanlıkta. Kimse ışık yakmasın emri varmış. Başımızda savaş uçaklarının sesi geliyordu. Kimse korkudan uyuyamazdı. Evde kimse yokmuş gibi yaşanılıyordu. Kapının önünde birileri birilerini dövülüyor, arabalar durdurulup arabanın camlarını kırıyorlar sahibini de dövüyorlardı. Kimse hangi partiden olduğunu söyleyemezdi. Gücü yeten yeteneydi. Bakkalı, manavı, el arabası ile satış yapan seyyarı bile döven gruplar vardı. Nihayet Kenan Evren bu duruma son vermişti. Askerler ortada gezip nizamı ve düzeni sağladı. Halk eski korkusuz, rahat, huzurlu, günlerine geri dönmüştü.

Güler Almanya’dan 2. gelişini yapar. Dayı ve yengesi karşılamaya giderler. Uçağın kaçta geleceğini bilmedikleri için sabahtan giderler.  Akşama kadar beklerler. Uğur Dündar’ı ilk defa orada görür Serpil. Ne çok mutlu olur onu yakından gördüğü için. Televizyonda gördüğünden daha yakışık olduğunu söyler Serpil. Kalabalık etrafını çevirmiş imza ister. O utanır bunu yapamaz. Sonunda annesi gelir. Taksi tutup giderler. Bir tomar taksiciye para verir. Dayı sağ olsun o güne özel taksi tuttmuş. Akşama kadar taksiciyi bekletmiş. Parasını da Güler’e ödetmiş. Bu kadar ile kalsa yine iyi. Birikmiş kira, bakkal manav borçlarını da ödetir. Üstüne manav dükkanı açtırır. Yetmezmiş gibi birde kahvehane açtırır. Yeğenine sanki çok iyi bakmış ya! Mükafat almış. 23 yaşındaki Güler adeta ailenin piyangodan çıkmış para küpüydü. Ailenin her şeyine koşardı. Abisinin oğlunu ayrı kızını ayrı evlendirdi. Hasta olanın tedavisini üstlenirdi. O yıllarda eniştesi kaçak sigara satarmış. Yakalanmış. Ancak rüşvet kurtarırmış. İki eniştesinin rüşvetini bile Güler’e ödetmişler hapis yatmasınlar diye. Hipnoz edilmiş gibi sadece yönetilirmiş. Kendisini ve kızının geleceği için bir şeyler yapmayı düşünmeye fırsat bile bulamıyormuş. İstanbul’un en lüks yerinden 2 katlı ev almaya kalkmış, abisi hemen engel olmuş. “Seni kandırırlar. Dolandırılsın. Paramı kaptırırsın” diye aklına girmişler. O da inanmış. Yaz geçmiş. Elindekilerde onların istedikleri uçmuş gitmiş.

Almanya’ya 3. gidişini yapmış Güler. Bu sefer Serpil’i annesine bırakmış. 5. sınıfa başlamış. 11 yaşına girmişti ama görenler 18 zannederdi. Baya boylu poslu olmuş. Öğretmeni onu tahtaya kaldırıp nasıl beslendiğini anlatmasını ister. O da her gün anneannemin tarhana çorbası, un çorbası diye saymaktansa kitapta yazılan hayalinde olan bir kahvaltıyı sıralamış. “Her gün kahvaltıda; bal, kaymak, peynir, zeytin, süt...” diye atmış. Birde tavuk yediğini söylemiş. Anneannesinin tavukları çok özelmiş. Bahçesinde 20 30 tane tavuk bakarmış. Kestirmeye hiç kıyamazmış. Oğlu bazen gizlice alıp kesip yermiş. Annesi bunu fark ettiğinde kavga edermiş. Serpil haftasonlarında teyzesi ile sinemaya gidermiş. Hangi film olduğu kimin oynadığı hiç önemli değilmiş. Kuyrukta arada çaktırmadan girerlermiş. Bazen komedi bazen gözyaşı... Serpil komedi filmlerini daha çok severdi. Kemal Sunal’ın filmlerine girdiklerinde bol bol kahkaha atarlarmış. Emel Sayın, Ediz Hun en sevdiği sanatçılarmış. Annesi Almanya’dan teyp getirmiş. Kasetleri koyup koyup müzik dinlemeyi çok severmiş. Seyyar Taner, Nil Burak, Sezen Aksu, Nilüfer, Erol Evgin en sevdiği sanatçılardı.

Dönem sonu gelmiş, karneler dağıtılmış. Herkes velisi ile karne almaya gelmiş. Serpil’in yanında kimse gelmezdi. Tek giderdi hep. Yıl sonu Belgrad ormanına okul gezisi düzenlenmişti. Bu zavallı yine tek gitmişti. Evdekiler başta bu geziye gitmesini istememiş ama Serpil, öğretmen ve arkadaşlarını bir daha göremeyeceği için bu geziye katılmış. Maalesef umduğu gibi olmamıştı. Öğretmeninin engelli kızı kaybolmuştu. Bütün sınıf akşama kadar onu aramıştı. Üstüne üstlük ayakkabısının alt tabanı kopmuş. Tek ayakkabı ile piknikte kalmıştı. Akşam 5’te gelecek otobüs Beşiktaş maçına dolmuş bunları almayı unutmuş. Gece 11’de otobüse binebilmişlerdi. Herkesin evine varması gece 2’yi bulmuştu.

Güler artık Almanya’dan kesin dönüş yapmıştı. Bu kez aklı başında kendini ve kızını düşünen olgun bir anne olmuştu. Bu sefer kendine daire almayı akıl etmişti. İp fabrikasında yeniden işe başlamış. Bu sefer aşık olduğu iyi bir beyle evlendi. Serpil’in öz babası gibi oldu. Ona çok hayrı dokunan bu bey Serpil’i okutmuştur. Onu telli duvaklı gelin edip evlendirmiştir. Serpil’de onu öz baba bilmiş. Annesinden fazla sevip saymış. Birbirilerine üveylik hissettirmemişler. Bu hikaye mutlu sonla bitmiş. Yarın başka bir hikaye de buluşmak üzere.