Önceki günlerde Gençoğlu’nun yaptığı Bulgaristan ziyareti camiamızda değişik tepkilere sebep oldu.

Bal-Göç kongresinde yaptığı birleşme konuşmasının ardından oradaki soydaşlarımızı temsil eden siyasi parti liderleriyle görüşme amaçlı yapılan bu ziyaretfazlasıyla manidar bulunmuş ve camiamızda farklı reaksiyonların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Kendisi de bu görüşmeleri son zamanlarda soydaşlarımızın arasında meydana gelen bölünmeyi ortadan kaldırmak için yaptığını teyit etmiştir.

Peki, ama ortaya çıkan bu bölünmüşlüğün, eski partide mevcut yönetim anlayışının var olmaya devam ettiği sürece mümkün olmadığı ortadayken neden böyle bir teşebbüste bulunmuştur?

İşte bütün mesele bu.

Mevcut koşullarda böyle bir birleşme ütopyadan başka bir şey olmadığını, en azından çatıda bir birleşmenin, özellikle eski partinin başındaki oligarşik düzen var oldukça herhangi bir birleşmeden bahsetmek mümkün olmadığını Gençoğlu bilmiyor mu ki böyle bir girişimde bulunuyor.

Gayet tabi ki her şeyi çok iyi biliyor.

Peki, neden o zaman işini gücünü bırakarak, kışın ortasında böyle bir ziyaret yapma gereği duymuştur?

Gençoğlu’nun bu ziyaretteki amacı neydi?

İki amaç vardı:

İkinci amaç, son zamanlarda iyice kontrolden çıkmaya başlayan ve olayalar geri dönüşü olmayan yola girmeden  soydaşımızın birbirini kırmasının önüne geçmek.

Dikkat edilirse demeçlerinde birleşme konusundan çok ısrarla bu hususa vurgu yapmakta ki bu  tesadüf değildir.

Birinci ve asıl önemli amaç mı?

Bunun cevabını bir şeyleri herkesin net olarak gördüğünde yazacağız.

Kaldı ki olayların ehemmiyeti açısından bu aşamada ayrıntıları yazmak doğru değildir.

Aslında son  yazımızda bu amacın ip uçlarını da vermiştik.

Belki biraz fazla olacak ama siyaset bilimci arkadaşlara bir ödev daha verelim:

Gençoğlu’nun Sofya ziyaretinin asıl amacı neydi?

Birleşme konusuna dönecek olursak; bu birleşme kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir.

Ama bu birleşme soydaşımızın koyduğu kurallara göre olacaktır.

Onların belirlediği şartlara göre olacaktır.

Artık insanımızın iradesine yıllarca konulan ipoteğin kaldırılması ve kendi kaderini kendisi tayin etme vakti gelmiştir.

Bölünmüşlüğün belki de tek iyi tarafı, soydaşımızın kendi özgür iradesi ile hareket etme imkânı ortaya çıkmış olmasıdır.

Hepsi bu gelişmeler karşında Ankara’nın tavrı mı?

Bunu da daha sonra yazarız.

Şimdilik sadece şunu belirtelim ki daha önce parlamentolar arası dostluk grubu başkanının oraya  yaptığıziyaretler resmi nitelik taşımamasının ötesinde, birilerinin yönlendirmesiyle yapılmış ve son derece büyük hata olduğunu ve kendisine ciddi zarar verdiğini kendisi de idrak etmiştir.

Burada bir kez daha ortaya çıkmıştır ki, bizim konularla ilgili tasarrufta bulunacak kişiler bizden birileri olmalı.

Camiamızı ve oradaki gelişmeleri iyi bilen biri dostluk grubu başkanı görevinde bulunsaydı, şimdiki başkan gibi yanlış yönlendirilmesine ve nahoş durumlara düşmesine izin vermezdi.

Israrla camiamız karar vericilerin arasında yer almalı derken bu ve benzeri durumları kastediyoruz.

Sonuç olarak gelişmeleri bir müddet kendi haline bırakmak, büyük hayırlara vesile olacağını   bir çok defa paylaştık.

Zira insanların gerçek kişilikleri zor zamanlarda ortaya çıkar.

Biraz bırakalım da bu camiada herkesin ederi ortaya çıksın.

“Herşeyde vardır bir hayır” der âlimlerimiz.