Yıllarca maden ocaklarında çalışarak 3 kız,2 erkek evlat okutup büyütmüş evlendirmişti. Şimdi yolun sonuna geldiğini biliyordu. Madende çalıştığı sürece böbreklerinde maden tozları birikmiş ve böbrekleri iflas etmişti. Çaresi olmayan hastalığın pençesine düşmüştü. Büyük oğlu elinden geldiğince babasına derman aramakta, devlet memurluğunun avantajı ile en iyi fakültelerde babasını tedavi ettirmekteydi. Kurt ağacı bir kez kemirmişse, o ağaçtan bir daha hayır gelmezdi. Sonunda evinde yatağında evlatlarıyla helalleşerek vedalaştı, hakkın rahmetine kavuştu. Baba gidince, Türk toplumunun geleneğine göre evin büyük oğlu babanın yerini alır, bütün sorumluluk ve görevleri yerine getirirdi. Babasının sağlığında, arsa alıp, müstakil, bahçeli bir ev yaptırmıştı babasının adına. Babanın ölümünden sonra, annesinin isteği ile babanın doğup büyüdüğü köyün camisinde mevlidi okutuldu. O köyde halen oturmakta olan büyük ablası da vardı. Ablasının durumu iyi değil, kocası işsiz geçinmekte zorluk çekiyorlardı. Annesinin isteği üzerine oğlan ablasına maddi yardımda bulundu. Şehre döndüğünde önce küçük kız kardeşini sonra erkek kardeşini evlendirdi. Gerçi baba mirası erkek kardeşi ile çok uğraştı.

Babası sağ olsaydı bu kadar ilgilenmezdi. Babasının hatırına her yaptığının arkasında durdu. Ülkücü derneklerinde görev almış, seksenli yıllarda adı bir cinayete karışmış, bir genci öldürdüğü için hapis yatmış, abisi en iyi avukatları tutmuş, elinden geleni yaparak cezasını on yıla indirmiş, hapisten çıkana kadar en iyi şekilde bakmıştı. Hapisten çıkınca askere göndermiş, her kaçtığında tekrar askerlik birliğine götürüp elleriyle teslim etmiş, komutanlarla görüşüp, konuşup kardeşinin askerliğini bitirtmişti. Köyden bir kız bulup düğününü yapıp evlendirmiş, oturduğu evi kardeşinin üstüne yapmaya karar vermişti.

Köydeki ablasını arayıp, evin babasının üstünde olduğu için kendi hissesini kardeşine devretmesini istemiş, ablası bu duruma karşı çıkmıştı, ‘Üç kuruş yardımda bulundun diye babamın mirasını size yedirtmem’ demişti. Kardeşi bunun üzerine düşen hakkı ona göndererek, evin tapusunu kardeşine vermişti.

İş olarak da kahvehane açmış, işletmesini buna devretmişti. Abi gece gündüz hem devlet işinde hem emlak işinde çalışarak kardeşlerinin ihtiyaçlarını, annesinin bakımını üstlenmişti.

Anne de Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Ona karşı çıkan ablası da zor durumda kaldığında yine kardeşinin desteğini görmüş, ölümünde bütün masraflarını kardeşi karşılamıştı.

Erkek kardeşi de erken göç etmişti bu dünyadan. Abisini en çok onun ölümü yaraladı. Geride ablasından, erkek kardeşinden kalan yeğenler ve onların aileleri vardı ama giden sevdiklerinin yerini dolduramayan insanlardı. Hiçbir şey ilklerin yerini alamaz.

Orijinal ürün ile sahte ürün arasındaki fark gibidir bazı duygular. Her giden sevdiklerimiz yüreğimizde iz bırakarak göçerler. Yıllar geçse de hatırları silinmez. Ne beynimizde ne ruhumuzda…

Saygılar.