Cenneti annelerin ayakları altına seren kutsal inancımızın; cennetin temelinin ve direklerinin yüreği merhamet yüklü babaların oluşturduğunu bize alametleri ile gösteriyor.

Yaşam yaşattığı kadar öğretiyor insana! Babalık görevlerini yerine getiren babalara denk geldiğim zaman kendi babammış gibi saygı duyarken; özel babaların ağır sorumlulukları karşısındaki metanetleri karşısında hürmetle eğiliyorum.

Dünyanın her yerinde özel babaların olduğuna eminim, verdikleri emeği uzaktan da olsa tahmin edebiliyorum...

Bu yazımda çok yakından tanıdığım özel bir babadan bahsedeceğim...

Bahsedeceğim de; boğazımda bir yumru, gözyaşım akmadan anlatamayacağım galiba...

Kendisine babamın karısının oğlu diye hitap ettiğim, Ağabeyim Kamil Keskin'in babalığını, emeklerini anlatmam benim için gurur ve vefa borcudur.

Hayatımızda dışarıdan basit gibi görünen, kolay zannedilen ama meşakkatli zaruri ihtiyaçların bir bedene yüklenmesini, fedakârlığın vücut bulmuş halini bir sayfaya sığdırmaya çalışacağım...

Özkan! Fiziksel bedensel olarak 26 yaşında özel bir genç, ruhsal beyinsel olarak 2 yaşında olan bir çocuk…

Helikopter, uçak, tren, polis arabası gibi oyuncaklarla oynamaktan mutlu olan, üniformalı insanlara ilgi duyan, örümcek adam, Süpermen, Atatürk baskılı tişörtleri giymeyi seven, bildiği tatları yiyen ve sabah akşam nöroloji ilaçlarını (bıttımbıttım) senfonisi eşliğinde meşakkatli bir seromoni ile içen, müziksiz uyumayan özel bir genç...

O SOĞUK GÜNÜN ETTİKLERİ

2 yaşındayken soğuk havale geçirmesi, doktorların deyimiyle gizli ateşle; acil servisler, 20 günlük yoğun bakım sonucunda Özkan, epilepsi hastalığı ile yaşamaya devam edecekti.

Yürümeye, koşmaya, bıcır bıcır konuşmaya başlayan çocuğun ve ailesinin normal bir hayatı olmayacaktı!

Ansızın gelen nöbetleriyle nöbet tutacak, bir an olsun dalgınlığa müsaade etmeyen hastalıkla bağışıklık kazanmayı başaracaklardı!

Kim bilir kaç kez düşüp kolunu bacağını kıracak, ağzı burnu kanayacaktı. İstemsiz vücudunun herhangi bir yerini yaralayacaktı!

Onlar artık özel insanlardı, özel yaşamları hep panikle, evhamla, kaygı, endişe içinde geçecekti.

Kamil Keskin'in bir baba olarak stres ve mücadeleli günlerinde köklü değişikler yapması gerekiyor, "Altını çizdiği şeylerin üstünü de çizmesi gerektiğini öğreniyordu."

Zırhını giyip, strese karşı ıstakoz gibi kabuğunu değiştirmeye alışmalıydı!

İnci sancı mahsulüdür ve hiç kimse elleri cebinde çıkamıyor ki merdivenleri...

Zorluklar acıtsa da nimetin baş aktörü, çözümün parçası olmayı başarmalıydı.

"O"  evladından başka bir yöne sağa sola bakamaz, arkasını dönemez bir baba...

Evladının fiziksel hissedemediği acılarda yüreğini kanatan bir baba...

Gözleri yarı kapalı, hazır ol vaziyette yatan bir baba...

İşteyken aklı evde kalan, işimi çabuk bitirip eve varmalıyım diyen bir baba...

Dışarıda yemek yiyemeyen, oğlum yemeğini yedi mi, ilacını aldı mı diyen bir baba...

ONUN MUTLULUĞU O'NA BAĞLI

Çocuğum yerse doyarım, uyursa uyurum, gezerse gezerim, yüzü gülerse mutlu olurum diyen bir baba...

O karınca gibi çalışan, cebinde bal kovanı taşıyan bir baba...

Kendi hayatını evladına adayan, onunla nefes alırım mantalitesi ile yaşayan bir baba...

Zaman zaman abimin bir köşeye çekilip annemi babamı özledim diye ağladığına şahit oluyorum.

Hiç erkek adam ağlar mıydı?

Hele bu erkek 52 yaşında bir adamsa!

Bastonu elinde, tin tin yürüyen aksakallı bir dede olsa da, yüz yaşına gelse de ebeveynlerine ihtiyaç duyan bir erkek babası ağlardı!

Onun gerçek gözyaşlarının sebebini görebiliyor, içinde ki depremi, gelgitlerini, hezeyanlarını, hissedebiliyorum.

Aslında bir baba için dileyebileceği en son şeydi onun dileği…

Evladından önce gitme korkusuydu onu ağlatan, ve sonra  onu belirsizliğin kollarına terk etmek!

Ağlayabilmek erkeği daha özelin özeli yapıyor, gözyaşlarıyla Allah'a sığınıyordu.

"Benim çapım dünyadan büyükmüş ki; taşıyabileceğim bir sorumluluk yüklenmiş sızısıydı bu."

OLMADI DİYE İSYAN ASLA!

Oğlunun elinden tutup okula götürecekti, mezuniyetini görecek, meslek sahibi olduğuna sevinecekti. Askere uğurlayacak, çoluk çocuğa karıştığına tanık olacaktı.

Ama olmadı…

Olmadı diye isyan etmedi, yaban gülü kokulu emanetine sahip çıktı

Hayallerinin, ümitlerinin heyecanı özel bir yavruya verdiği sevgi ile yatırım yapıyor.

Tıpkı: Karşılıksız ısıtan güneş, çıkarsız ışık saçan ay gibi yıldız gibi, meyve veren ağaç, mahsul yetiştiren toprak, hayat veren su, oksijen dağıtan orman gibi...

Aslında o babalığı dibine kadar yaşıyor, farkında olmanın derinliğini ve farklı olmayı seviyor. Yaşamı yıllarla değil başka bir boyutla, evlat sevgisiyle tamamlıyor.

Hayat bana ne öğretti?

Her şey değerli diyor!

Hayatı 'zor'larla seviyor...

Babalığının dışında; neşeli, sevimli, esprili, ciddi konularda otoriter,  dedemin ismini taşıyan adı gibi 'Kamil' karaktere sahip olan,  abiliğinin yanı sıra her şeyi konuşabildiğim bir arkadaş ve dost.

Pastanenin önünden geçerken bana göz kırpan çilekli pasta kadar tatlı bir insan...

Görünmeyen meleklerin cinsiyet koymadan kanatları olduğuna inandık hep...

O kanatların; yaşarken var olan, sevmeyi kendine yatırım yapan fedakar insanlara, özel babalara takılmasını isterdim.

Felsefesi dürüstlük olan babamı rahmetle, özlemle anarken; merhameti, iyiliği, sevgiyi aşılayan babaların, özel güzel insanların babalar gününü kutluyorum.

Seninde babalar günün kutlu olsun koca yürekli babamın karısının oğlu...