Ekmek parası diye yOllara düştüğün ayaklarına, iş gücüne, akşama kadar günlük nafakan için çektiğin ağız kokusuna acımadın!

Çöp konteynerinin üzerine bıraktığın ekmeğin nimet olduğuna acımadın!

O ekmeğin buğdayını bin bir emekle ekip biçen çiftçi dayının nasır tutmuş ellerine acımadın!

Bu sıcak günlerde fırın karşısında ekmekle beraber pişen ustanın emeğine acımadın!

Bir somun ekmek için çöpten yiyecek toplayan garibana, bir dilimi bulamayan yüzbinlerce insana acımadın!

Bir kap su, bir kap yemek için, bir lokma ekmek için peşinden gelen sokak hayvanlarının boyun bükmesine acımadın!

Sahi sen kime acıyorsun?

Dünyada var olma sebebin nedir?

Kısaca; sen kimsin, nesin, niçin yaşıyorsun?

Pandemi sürecinde marketlerde makarna yağmalayan, fırın önünde kuyrukta sıra kavgası yapan, sinirlerine hakim olmayıp tekme tokat birbirini yumruklayan tiplemeleri görmedik, duymadık, bilmiyoruz!

"Bir musibet bin nasihattan iyidir" sözü kulağımıza hiç ilişmemiş ki üç maymunu oynamak kolay ve basit geliyor.

Biz insanoğluna nasihat hayır getirmiyor...

Takip ettiği yanlış yolda başına gelen bir felaket, onu doğru yola getirmekte etkili olacağı yerde daha da şımartıyor.

Bir gün oruç tutmakta zorlanan akşama kıtlıktan çıkmışçasına sofrada ne var ne yok silip süpüren, bir öğünü kaçırsa zarardan sayanlar zeytin tanesine hasret kalanı nasıl anlar?

Sofra adabını; kavgalı, entrikalı yemek programlarından öğrenen kesim veya topluluklar tek bir dilim ekmeğin içinde kaç tane buğday danesi var nerden bilsin? Tabağına yiyeceğinden fazla yemek alan ve yemeğini burun kıvırarak yerse, yağı kaç gramdı, tuzu kaç tutamdı, az mı çok mu pişti, armudun sapı üzümün çöpü diyen tok açın halinden ne anlar?

Taptaze dilimleniş koca somun ekmeği biri alır diye koyduğun yer yanlış “datlum”...

Halin vaktin iyidir, sitede oturuyor olman karşında derme çatma gece kondu da oturanları görmemeni gerektirmiyor!

İncitmeden, komşum ekmeği fazla almışım sıcaklarda bozulmasın alın sofranıza eşlik etsin demek zor olmamalı!

Tam direkt çaprazında tek başına oturan yaşlı nineyi fark etmemen hepimizin ayıbı olduğu kadar senin de ayıbın!

Arkana dön bir bak!

Sitenin girişinde ki konteyneri sabah akşam karıştıran o yaşlı amcayı görmemiş olamazsın!

Arta kalan yemeklerin hayvan barınaklarına bırakıldığını duymamış gibi yapamazsın!

Bir kabın içine suyla ekmeği ıslayıp bir alt sokakta ki kedi evlerine bırakıp gelmek üşendirmemeli!

Solunda merada akşam üzeri otlayan atları koyunları hiç görmedim demiyesin he mi?

Aynı blok sakiniyiz ve ben denk geldiysem senin karşılaşmaman imkansız!

Ahh şu yükseklik fobim!

Binanın teras katından bakanların; yukardayım yükseklerden uçuyorum havasıyla süzülenlerin nankörlüğü beni benden alıyor!

Sen hep orada kal emi?

Sen daima yukarılarda süzül!

Sen tıkın dur, afiyet bal şeker olsun, löp löp et olsun!

Sen yediğini ye yemediğini ziyanlığa terk et!

Sen sefanı sür, cefasını hakkını gasp ettiklerin çeksin!

Sen yaşa emi ölmeyeceksin!

Mesajımı sana gönderiyorum ve kapına bırakacağım...

Seni olgun ve dolgun düşüncelerinden dolayı, hassasiyetle bıraktığın ekmeği gözüme soktuğun için, senden başka canlılarında varlığını hissettirdiğin için, dünyada ki adaletsizliği, terazinin bir kefesinin her an ayarsız olduğunu, bir kez daha bana açgözlüler yüzünden doymak bilmeyen mideleri tekrar hatırlattığın için seni gözlerinden öpüyorum...

Kibirle, bencillikle, duygusuzlarla, cehaletle, sorumsuzlarla cehennemi yaşatanlar sağ olsunlar kıymeti nerede bulacağımızın dersini veriyor.

Doğa ana bahşettikleriyle ödüllendirmesini de, ceza kesmesini de biliyor!