Bu hafta evimi taşıdım ama önce düşünmekten ardından taşınırken yoruldum. Hünkâr Köşkü gölgesinde yazın sıcağında bile efil efil esen sokaktan, Yunuseli’nde bir siteye tebdili mekan eyledim.
Taşınırken sadece eşyalarınızı değil, anılarınızı da götürüyorsunuz. Dostlarınız elbette geride kalıyor ama dostluklarınız sizinle birlikte taşınıyor.
Bir çevreden başka bir çevreye geçerken, başta kendinizi olmak üzere gücünüzün yettiğince eşyalarınızı da yeniliyorsunuz.
Eşyaları toparlama safhasında atılacak o kadar çok şey karşınıza çıkıyor ki; ben bunları ne vakit aldım diye düşünüyorsunuz.
Ve sonra moda deyimiyle evden eve nakliyat kamyonu geliyor ve önce ağırlar, ardından hafif denkler birer birer yükleniyor.
Gideceğiniz yer sır ya da bilinmez değil hatta daha iyisi diye gidiyorsunuz ama hüzün kaplıyor içinizi boşalan eve baktıkça acısıyla tatlısıyla yaşanmışlıklar gözlerinizi dolduruyor.
Sırlarınızı paylaştığınız duvarlara dokunup veda ediyorsunuz.
Ve düşünüp taşındığınız evinize girerken, yepyeni ve bembeyaz bir hatıra defterinin ilk sayfasını açıyorsunuz.
Aylardır düşündüm, bir anda taşınıverdim. Bir kararın alınması, yapılmasından daha uzun sürüyor.
Taşınmak oldu bitti ama yerleşmek günler sürüyor ve hâlâ devam ediyor. 
Bitti dediğim gün, kendimize lokum topaklı kahve pişirdiğim ve dinlendiğim gündür.