Çekirge Meydanı’nda Serap ablamızın dairesinin satışı için kapısının önünde beklemekteydik. Bademli’de ki villasından çıkmış yanındaki yardımcı hanımla yürüyerek tren istasyonuna gelmiş, oradan otobüse binmiş, nihayet alıcılarla beklemekte olduğumuz notere yetişebilmiş. Eşim, ‘Geciktiniz keşke gelip ben alsaydım sizi, yorulmazdınız’ deyince, ‘Sağ olun, çok rahat geldik’ Kendi arabamız gibi bir kuruş ödemeden biniyorsun, iniyorsun. Hiç sıkıntı çekmeden geldik demesi bizim bir saat ağaç olmuş gibi beklememizi akıl edemediğini göstermesi demek oluyordu. İnsanları beklettiğini düşünmüyor ama 33 dairesinin kiracıları bankaya kira yatırdıklarında, bankanın kestiği üç beş kuruşu düşünür bunun tartışmasını yapardı. Eşi rahmetlik Ali Osman Sönmez’in hissedarlarındandı ve eşimin eski dostuydu. Serap abla da; eşinin eski dostu ve tanıdığı olduğu için işlerinin yürütülmesi için eşimden yardım alırdı. Gerçi iki avukatı, danışmanı Amerika’da yaşayan Amerikalı ile evli iki kızı vardı ama eşimin yeri başkaydı. Eşinin cenazesine gitmiştik. Bütün cenaze masrafları belediye tarafından karşılandı. Kadıncağız bu kadar acısı arasında özel cenaze töreni için uğraşmak istememişti. Mezarlık çıkışı, belediyenin gönderdiği cantık ve ayranları yanındaki yardımcısına, ‘Zeliha kalanları al, derin dondurucuya koy. Gelen olursa, ısıtıcıda ısıtıp ikram edersin’ diye tutumlu düşüncesi, kadının da, ‘merak etme hanımım o iş bende, aynen öyle yapacaktım’ diye cevap vermesi bende derin düşünceler bıraktı. Gerçi benim dostlarım benim gibi gönlü zengin, eli bol insanlardır. Cimri, fesat arkadaşım olamaz, Özel durumlarda tanıdıklarım olur. Mezarlıkta yorumda bulundum, Bademli köyünün mezarlık çıkışında köy kahvesi vardı. Belediyenin ikramı olan kalan cantıkları kahvede oturanlara ikram edilsin istedim olmadı. Lüks üç katlı villasına ne zaman gitsem bir saat oturduktan sonra, küçük çay bardağında, açık bir çay ikramından başka ikram göremedim. Bu kez değişiklik yaptım, giderken ben götürdüm ikramlıkları. Kadın çayın yanında ikram edebildi. kurban bayramı ziyaretimizde et göremeyince, evden götürdüğüm de çok memnun kaldı. Kurban etini çok sevdiğini ama kurbanla uğraşmak zor olduğu için kurban bağışında bulunduğunu söyledi ama gelenim gidenim olursa pişirip ikram edeyim diye akıl edemediğini söylemedi. Amerika’dan geldiği bir gün hoş geldine gittik, çikolata yok mu? diye bilerek sordum. Uçağa binerken yükün fazla olması, ekstra ücret alınması olduğundan vazgeçtiğini, başka zaman benim için çikolata alıp ikram edeceğini söyledi, halen edecekti. Ramazan bayramında çikolata ve kolonya ikramında bulunduğunu hatırlıyorum. Uzun uzun dertleşmeyi seviyordu. Annesini bir müddet baktıktan sonra İstanbul’da, İstiklal caddesinde butik sahibi evli kız kardeşine gönderdiğini, o da devletin yaşlılar yurduna yatırdığını, orada çok iyi bakıldığını, babasını Ankara’da profesör olan evli abisinin baktığını 5 kardeş olduklarını anlattı. Anne babayı bir arada bakmak zor olsa gerek, güç ve imkanları da müsait olmadığından; 10 yıl öncesinden ayırmışlar. Anne zaman içinde akıl sağlığını kaybederken, babasının akli dengesinin yerinde olduğunu söyledi. Uzun yaşamak da bazen dert oluyor evlatlara. Anne baba 10 tane evlada bakar büyütür, okutur, adam eder, 10 evlat bir anne bir babayı ister istemez zorlanarak bakmaya çalışır, beceremez. Gerçi son derece anne babasına düşkün, bakımlarını en iyi şartlarda yapan çok iyi hayırlı Evlatlar var. Kendilerine saygı duyuyorum, takdir ediyorum. Allah razı olsun öyle hayırlı evlatlardan. Başımızdan eksik olmasınlar inşallah. Saygılar…