Birçoğumuzun bir vesile ile yolu mutlaka adalet sarayına düşmüştür.

Ama davacı ama davalı ama şahit…

Benim yolum dün de yine adalet sarayına düştü.

Sizlere mahkemelerin genel detaylarını anlatmayacağım.

Haklı olduğunuz bir davada nasıl haksız çıktığınızı anlatmayacağım.

Haksız olan birinin davada nasıl haklı çıktığını da anlatmayacağım.

Bazı davaların neden yıllarca uzayıp gittiğini anlatmayacağım.

Aynı dilekçe ile aynı konu farklı savcılılıklara verilen şikâyetin birinde dava açılmasına gerek görülmediğini ancak diğer savcılıkta dava açılmasına nasıl karar verildiği ve daha sonra uzun süren bir mahkeme sürecini anlatmayacağım.

Avukatsız girdiğim davaların çoğunu kazandığımı avukat tuttuğum davaların da çoğunu nasıl kaybettiğimi anlatmayacağım.

Sizin avukatınız iken size dava açan avukatların hikâyesini anlatmayacağım.

Gerçekten işini layıkıyla yapanlar da var onları da bugün anlatmayacağım.

Bursa’da 28 tane Asliye Ceza Mahkemesi, 14 tane Ağır Ceza Mahkemesi, 5 tane Sulh Hukuk Mahkemesi, 5 tane Sulh Ceza Mahkemesi, 7 tane Tüketici Mahkemesi, 2 tane Asliye Ticaret Mahkemesi, 8 tane Asliye Hukuk Mahkemesi, 7 tane İcra Ceza Mahkemesi, 3 tane Çocuk Mahkemesi ve benzeri mahkemelerin genel durumunu ya da dava istatistiklerini anlatmayacağım.

Her yıl sonu dolayısıyla duruşma yoğunluklarının detaylarını anlatmayacağım.

Serbest piyasada olduğu gibi hâkimlerin de muhtemelen baktıkları dosya sayısı hedefleri vardır. Bu konuyu da anlatmayacağım.

Aslında adliye koridorlarında, adalet, asalet, vekâlet, kefalet, sefalet, hayalet, veraset, hakaret, cesaret, esaret, mazeret, cehalet, rezalet, metanet ve sükunet gibi konuları da anlatmayacağım.

Adliye koridorlarında teknik plansızlıktan dolayı kaybedilen vakitlerden ve nakitlerden kısaca bahsedeceğim.

Toplum olarak genelde duruşma saatinden önce mahkeme salonunun önünde hazır ve nazır oluruz…

Uzun vakitli bir rötar oldu verilen duruşma saatine. Bir de erken geldiğimiz vakti koyarsanız kaybedilen zaman israfı.

İş insanlarının vakit kaybı demek nakit kaybı demektir

Bu duruşma saatlerinde genelde yaşanan aksaklığa bir çözüm bulunması gerekir.

Bu kadar teknoloji imkânları gelişmişken

Beklerken asılan duruşma listesine baktım. 27 tane duruşma var.

Her beş dakika arayla bir dava var. Peki, beş dakika içinde insanlar kendini ifade edebilir mi ya da hâkim davaya hâkim olabilir mi sizce?

Diğer ülkelerde bu nasıl işliyor çözüm bulan mutlaka vardır. Belki bizde de çözüm önerisinde bulunanlar da vardır diye düşünüyorum.

Aşırı beklemekten insanlar yorgun düşüyor adliye koridorlarında.

Yeterli oturma yerleri ve ihtiyaç duyulan yerler de yok.

Duruşma saati gelince de yorgun bir şekilde kendini tam olarak ifade edemeyebilir.

Hele bir de hâkim sert mizaçlı ve sürekli insanları azarlayan, lafını kesen, bildiğini okuyan ve yazan birisi ise dava sonucu ne kadar adil olur düşünmek lazım.

Herkesin imkânları iyi bir avukat tutmaya müsait olmayabilir.

Özellikle duruşma saatlerini etkili ve yetkili merciler bu konuyu yeniden ele alıp pratik ve akılcı bir çözüm bulmalılar.

2019 yılına girerken herkes ve her kurum kendini yeniden yenilemeli.

Bilimsel ve akılcı bir planlama ile hem vatandaşların hem de avukatların hem de yargıçların işi daha da kolaylaşmış olacaktır.

Kolay işi zorlaştırmanın kime ne faydası var.

Adalet her yerde ve herkese eşit olunca adalet olur.

Bahanemiz asla dosya çok hâkim ve savcı az olmamalı.

Hâkim başına düşen dosya çok. Bunlar makul rakamlara çekilmeli ki elindeki dosyalara yeterince hâkim olsunlar.

On binlerce genç hukukçu var gerekli staj yaptırılır ve açık varsa giderilir.

Hâkim bekleyeceğine vatandaş beklesin’ hiç mantıklı ve yasal değil kanaatimce.

‘Adalet mülkün temelidir.’