Bu zihniyet kıyamete kadar iktidar olamaz demiştik Mart 2014 yerel seçimlerde alınan sonuçlardan sonra.

17/25 Aralık operasyonlarında ortaya çıkan tablodan hemen sonra yapılan yerel seçimlerde, iktidar açısından son derece olumsuz ortam oluşmasına rağmen oylarını bir milim bile arttıramayan ana muhalefet daha o zaman bu anlayış ile hiç bir başarı elde edemeyeceği fazlasıyla belli etmişti.

Siyaseti yakından takip edenler hatırlayacaklardır:

O dönemki seçim kampanyasının neredeyse tamamını 17/25 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluklar üzerine kurmuşlardı.

CHP bütün seçim kampanyasını kendi yapacağı hizmetleri anlatması yerine yolsuzluklar üzerine, yani karşı tarafın hatalarından yararlanarak, fırsatçılık yaparak oy kazanma yoluna gidince aldığı sonuç hüsran olmuştu.

İnsanlar belli yerden sonra, kimin ne yaptığından çok kendileri için nasıl hizmet sunulacağı ile ilgilenir.

Kaldı ki siyasette oportünizm (fırsatçılık) hiç bir zaman kalıcı sonuçlar elde edilmesi için uygun yöntem olmamıştır.

Nitekim 2014 yerel seçimlerinde alınan sonuçlar bunu bir defa daha teyit etmiştir.

Buradan alınan son derece başarısız sonuç yetmezmiş gibi aynı yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir de ‘Ekmeleddin vakası’ yaşanarak çok daha büyük hezimet yaşanmıştı.

Biz de o dönemler, CHP bu yönetici ve yönetim anlayışı ile bırakın iktidar adayı olmayı, yerinde saymaya mahkûmolduğu konusunda birçok yazı yazmıştık.

Nitekim geçen zaman içinde girilen her seçimde oyunu arttırmak bir yana oy oranlarında gerileme olmuştur.

Ortaya çıkan sonuçlara göre normalde ilk yapılması gereken, partinin başındaki kişiyi ve yönetimini değiştirmektir.

Her ortamda demokrasi ve özgürlüklerden bahseden zat kendine gelince her türlü baskı yöntemleri ile koltukta oturmaya devam ediyor.

Öteden beri bu statükoyu değiştirme gayreti içinde olan CHP’nin cumhurbaşkanı adayı, seçimlerden sonraki süreçte bu gayretlerini arttırarak devam ettirmekte.

Esasta bu niyet doğru ancak izlediği yöntemler yanlış.

Hele ki onu partinin cumhurbaşkanı adayı gösteren genel başkanına gidip doğrudan genel başkanlığı bırakmasını ve yerine kendisinin geçmesini önermesi her türlü temayül, saygı ve görgü kurallarına aykırı olmuştur.

Bu tür davranışta bulunması, ne kadar haklı olursa olsun kendi destekçileri arasında bile ters etkilere sebep olacaktır.

Önce gidip partinin yetkili organ ve kurulları ile her şeyden öte bu organlara saygı göstererek buralarla istişare etmesi gerekirdi.

Buralarla ortak akıl ile hareket etme yöntemi içine girmesi gerekirdi.

İzlemesi gereken doğru yol buydu ama adeta kırıp dökerek seçtiği yöntem kendisine zarardan başka bir şey getirmeyecektir.

Bu niyet ne kadar haklı olursa olsun, izlediği yol onun siyasi hayatının bitmesine kadar gider ancak bu olayda bile nasıl hareket etmesi gerektiğini, izleyeceği doğru yolu bile bilmeyen biri, cumhurbaşkanı adayı olarak, yönetmeye talip olduğu ülkeyi yönetme yeterliliğine ne kadar sahip olduğu konusunda herkes kendi yorumunu yapsın.

Bir ay önceki yazımızda bahsettiğimiz ehven-i şer mevzusu ile anlatmak istediğimiz tam da buydu.