Çok değil daha üç hafta önce Rize'de yaşanan sel felaketinden sonra yazmıştık: Birileri bu  afetin imtihan olduğunu söylemesi üzerine, bu tür doğal felaketler imtihan değil ceza olduğunu. Yazımızın sonunda bir de temennide bulunmuştuk:İnşallah  yaşanan bu felaketin daha sonra gelecek daha büyük felaketler için sadece bir uyarı olmasın demiştik. Maalesef korktuğumuz oldu. Üç hafta içinde başımıza gelmeyen kalmadı. Selden sonra tarihimizin en büyük yangın felaketini yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Yangınlar tam kontrol altına alınabilmiş değil.  Yer yer hala devam ediyor. Bu beladan daha kurtulamadan çok daha büyük belayı önceki gün Karadeniz'in bazı yerleşimlerini yerle  bir eden yeni sel felaketi ile  yaşadık. Yangınlar genelde maddi kayıplara sebep oldu, ama bu sel maddi kayıpların yanında çok ağır can kayıplarını da meydana getirdi.

Bu kadar kısa sürede on yıllar boyunca yaşanan  felaketlerin toplamından  daha büyük ve yoğun afetlerin peş peşe yaşanması tesadüf mü yoksa bir manası var mı? Hayatta tesadüf diye bir şey olmadığını sık sık tekrarlıyoruz. Yaşamda, doğada, evrendeki döngü belli bir sistematiğe bağlıdır.

Her isteyen, istediği gibi hele ki sınırsız şekilde bu dengeleri bozacak şekilde müdahale edemez. Etmeye kalkıştığında karşılığını da alır. Kaldı ki daha zamanında, 1687 yılında, Newton bunu bilimsel olarak yazıya da dökmüştür. Hareket yasalarından 3. yasası "Etki -tepki" yasasıdır. Özetle; her etkinin aynı oranda tepkisi olur. Sadece dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan bölgesel doğal afetler değil, global çapta tüm dünyayı etkisi altına alan bir salgın da yaşıyoruz. Hepsi bunlar insanoğlunun yoldan çıkan amellerine doğanın cevabıdır. Ve en başından beri söylediğimiz gibi bu salgına karşı insanoğlu çare üretemeyecektir.

Ne aşı, ne ilaç, ne de başka bir yöntem. Bunu ilk söylediğimizde birçok kişi bu sözlerimizi pek ciddiye almamıştı ama salgının başlangıcından neredeyse  iki yıl geçti ama bir arpa boyu mesafe kat edilebilmiş değil. Aşı, aşı diyor bilim dünyası ama bunların etkisi sınırlı kaldığını çok da öyle salgını bitirecek boyutta  çare olmadığı her geçen gün daha net anlaşılıyor. Bu salgın ancak yine doğanın, doğa derken doğaya, yaşama ve evrene hükmeden güçten bahsediyoruz tabi,  bu virüsü kendiliğinden zararsız hale gelmesine sebep olarak bitecek. Bunun zamanını da bizzat yine insanoğlu hal ve tavırları ile kendi belirleyecek. Ders alıp almaması belirleyecek. Peş peşe yaşanan felaketlere dönersek: Bir konu hemen gözünüze çarpacaktır. Felaketlerin yaşandığı bölgeler insanoğlunun  bitmek  tükenmek bilmeyen  menfaat hırslarının doğaya ve kamuya verdikleri zararın had safhaya ulaştığı bölgelerdir. Belli kişilerin dışında hiçbir millet yararı olmayan doğa katliamları, yasaklı güya SİT alanlarına yapılamamaya gidilmek. Göz yumulan talan ve inşaatlar. Doğa da bu durumu kafalarına vura vura gösteriyor. Önceki yazımızdaki temennimizi tekrar edelim: Umalım da bu felaketler  gelecek çok daha büyükleri için uyarı olmasın. Bu durum birilerinin yaşananlardan ders çıkarıp çıkarmamasına bağlı. Asıl mesele ders çıkarmaktır.

Ancak korkarız ki bu konuda sıkıntılar yaşanacak. Zira ders çıkarması gerekenlerde ne böyle bir irade var, ne de bu durumu algılayabilecek potansiyel. Birileri ders çıkaracağına  dünyanın her yerinde yaşanan bu tür felaketleri örnek göstererek  hala kendini avutmaya çalışıyor.