Bol kanallı ekranlarımızda öylesine dizi fırtınası var ki yetişebilene aşk olsun...

Prime time dediğimiz ve reyting canavarının en acımasızca kendini gösterdiği akşam saatlerinde insanlar o sihirli kutuya bağlanıyor...

..Ve gerçekten içlerinde seyredilmeye değer çalışmalar var!

O saatlerde eğer bir çakışma yaşandıysa beğendiğiniz dizilerde üzülmeyin; gece yarısı, sabaha, karşı ya da gün içinde ölü zamanlarda bol bol tekrar izleme şansınız var...

Dizilerimizin bir ihracat kalemi haline geldiğini söylemek de bu sektörün ne kadar mesafe aldığını gösteriyor...

Yeni eskiden Yeşilçam yıldızlarının unutulmamak adına rol aldığı diziler, şimdi ekmek parası değil kadayıflı tatlı haline geldi...

He bu diziler içerisinde İslami ve Türk ahlaki sistemine uygunsuz hareketler bulduğunu söylemek çok mümkün...

Ama maalesef yaşadığımız çağda her kör satıcının şaşı bir alıcısı bulunur hesabı var...

Burada görev alilere düşüyor...

Ahlaksızlığının yanı sıra silah seslerinin gırla gittiği, mafya özentisi diziler de yine pek çok aileyi, sosyologları, psikologları rahatsız ediyor...

Bu dizilerin komik yanını söylemek isterim...

Başroldeki mafya liderinin yakın dostu, kızı, karısı ölünce büyük yas var, romantizm ve dramatik sahneler; mendil tüketiyor ama onların tek kurşunla indirdiği garibanları sakin uzaydan gelen analar doğurmamış gibi zayiat muamelesi görmüyor mu, insanın içini acıtıyor...

Bunun adı çifte standart değil de nedir...

Na'palım, dedik ya yukarıda her kör satıcının bir şaşı alıcısı oluyor diye...

İdare edeceğiz artık bu olanları...

İyi ile kötüyü ayırma adına aslında bir sınav bu ekran savaşları...

Bir de bir zamanlar Brezilya dizilerimiz vardı ya ablalarımızın annelerimizin vazgeçilmezi...

Şimdi onların yerine bir Hint rüzgarı estiriyor bazı kanallar...

Bu dizilere nasıl dayanıyor bu insanlar anlamak mümkün değil...

O kadar tekrar ve uyumsuz seslendirmeye katlanmak hakikaten bir sabır işi...

Neyse, sanal alemle, internet dünyasıyla savaşlar öylesine kızıştı ki yeni başlayan bir dizide 6 yaşındaki çocuğun cümlesiyle bitireyim yazıyı...

Ben annemi kaybettim ama üç tane kardeşim oldu...

Bu gariban çocuk annesini kaybetti, ahh diyenlere hemen hatırlatayım...

O kalleş anne keşke ölseydi de bu küçücük kız 'kaderim' diyerek gözyaşlarına boğulsaydı...

Öyle değildi, o uçkur düşkünü anne kızını yurda bırakıyor çünkü!.. Sevgilisi olacak pezo öyle istiyor...

Oysa o pezonun derdi aşk falan değil, nikah yalanıyla kadını kandırıp evi sattırmak; artık uyuşturucu mu, kumar mı ne haltsa pis işlerine alet etmek...

Eğer kanala değil oyuncuya göre dizi seçiyorsanız; karşınızda Behzat Ç. Erdal Beşikçioğlu, ben kaçırmayın derim...

Merak etmeyin küfür ve alkol şimdilik görüntülerde yok...

Bir umut evi yöneticisinde olmaz her halde...

Çünkü sorumluluk alanında yetim, kimsesiz, sıcak bir yuva bekleyen, koruyucu aile kanatlarına sığınacak çocuklar var...