Devletlerin yönetimlerinde devamlılık esastır.

Ancak bazı alanlar vardır ki, oralarda bu devamlılığın  devletlerin bekaları  ve hatta var olmaları için hayati önem taşır.

Bu alanların başında dış politika gelir.

Fazlasıyla etken ve denklem olmasından  dolayı oralarda çok dikkatli hareket etmek elzemdir.

Çünkü dış konularla alakalı sadece sizin devlet olarak oluşturduğunuz stratejiler değil,  başka birçok devletin  veya kuruluşun çıkarlarını da hesap etmek zorundasınız.

Bundan dolayı atılacak her adım ve söylenecek her söz için kırk defa düşündükten sonra karar verilmeli.

Dış politikada "deneme yanılma" yöntemi ile hareket edemezsiniz.

Her şeyi iyi hesap ederek hareket etmek zorundasınız.

Öyle gelişigüzel talepler ortaya atıp oluşan tepkilere göre ikide bir fikrinizi değiştiremezsiniz.

Bunu yaptığınızda  uluslararası arenada itibar kaybı yaşadığınız ile kalırsınız.

Bu durumları ABD'li papazı, İsrailli casus çifti, Almanya'nın talep ettiği  yazarı iade ederek veya  Mısır , Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerle ilişkilerde  hep geri adım atarak defalarca yaşadık.

Şimdi de İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya girme taleplerini veto etme niyetini beyan ederek yaşayacağız.

Bu konuda haklı taleplerimiz var.

Teröristlerin iadesi ve terör örgütü bağlantılı faaliyetlerin yasaklanması.

Ancak yine ne taleplerimizin karşılığını alacağız, ne de veto hakkımızı kullanabileceğiz.

Biz de bu konu ilk gündeme geldiğinde paylaşmıştık.

Yaklaşım esasta doğru, usulde hatalı diye.

Sadece birkaç önemsiz taviz vermişler gibi görünüp ne teröristleri iade edecekler ne faaliyetlerini yasaklayacaklar demiştik.

Nitekim önceki günlerde Finlandiya bu konuda açıklama yaptı böyle bir niyetlerinin olmadığı yönünde.

Uluslararası ilişkilerde her şey uluorta söylenmez.

Önce kulis çalışmaları yapılır.

Hangi konularda karşılık alınabilir, hangi konularda sıkıntı yaşanır, kar zarar hesabı yapılır ondan sonra demeçler verilir.

Yoksa söyledikleriniz yerde kalır ve zamanla saygınlığınızı ve güvenirliğinizi yitirmekle kalmaz  alay konusu olmaya da başlarsınız.

Nitekim dış basında buna defalarca şahit olduk.

Bu tür hesapsız kitapsız çıkışlardan dolayı dış politikada elde edilen tek bir başarı bile yok.

Bunun en büyük sebebi yüzyılların birikimi, tecrübesi ve bilgisi olan diplomat kadroların tasfiye edilmesidir.

Dış politika zeka, strateji ve oyun kurma yeteneği gerektiren bir alandır.

Bu özelliklere sahip değilseniz hezimetler de kaçınılmaz olur.

Neyi ne zaman ve nasıl söyleyeceğinizi bilmenizi en fazla gerektiren alandır dış politika.

Ama diplomaside  neyi ne zaman söylediğinizden daha önemli olan konu bazen neyi söylemeyeceğinizi bilmektir.

Bu alanda züccaciye dükkanındaki fil gibi kırıp dökerek herhangi bir şey elde etmeniz mümkün değildir.

Bunun örneklerini  fazlasıyla da yaşadık zaten.

Ülke olarak son yıllarda dış politikada peş peşe yaşadığımız başarısızlıklar, bölgemizin en önemli gücü olmamıza rağmen ve  çevremizde cereyan eden olaylar birinci derecede bizi ilgilendirmesine rağmen, oyun kurucuların arasında değil de ancak başkalarının kurduğu oyunlara figüran olarak yer almamızın temel sebebi dış politikada devlet politikaları değil, parti politikaları uygulanmaya kalkışılmasındandır.

Yukarıda da dediğimiz gibi özellikle bazı alanlarda devamlılık esastır.

Büyük devletleri büyük devlet ve küresel güç yapan en önemli unsurlardan biri dış politikalarındaki devamlılık ve istikrardır.

İstikrarlı  ve  uzun vadeli projeksiyonu olan politikalarınız yoksa,ki bu da ancak liyakatli kadrolarla kurumlardaki devamlığı sağlayarak mümkün, oyun kurucuların arasında yer almanız mümkün değildir.